İlk defa böyle bir şeye adım atıyorum ne olur bilmiyorum. Eğer buraları ziyaret ederseniz, umarım keyifli vakit geçirir, beğenirsiniz.
twitter: Mehli.ka
1.Bölüm: "Seni Senden Alan Şey"
"Hiçbir şey olmuyormuş gibi, önemsiz şeylermiş gibi, doğal, olağan yaşamımızın uzantılarıymış gibi öyle şeyler yaparız ki, 'doğal', 'olağan' yaşamımızın tam karşıtı; onu yıkan- yeniden başka türlü, başka bir biçimde kurulmasını gerektiren- şeylerdir bunlar."
-Oruç Aruoba-
Yapılmayacak gibi gelmişti, daha doğrusu yapamayacağım ya da yapamazmışım gibi. Ama tam şu an bulunduğum yerde, tüm benliğimle geçmişin tozlu raflarındaki, yaşanmış güzel günlerin ve ondan çok daha ağır olan kötü günlerin, yaşanacak, yaşanması gereken ama yaşanamayan iyi ve kötü günlerin karşısında omuzlarımdaki soyut yükün eskittiği duruşumu dışarıya belli etmeden dimdik bir şekilde duruyordum. Sahi, ne kadar olmuştu? Neden buradaydım? İçimdeki bu fırtınanın aslında başladığı yerde biteceğini fısıldayan o ses mi beni getirmişti buraya, neydi?
Aslında bakıldığında, hiçbiriydi sanırım. Sadece unutmamam gerekiyordu, bu karşısında durduğum evin içinden silinen gülen yüzleri, kahkahaları ve beraberindeki sevgiyi. Bunu kimin sildiğini, buna kimin sebep olduğunu, en önemlisi ise gerçekte nelerin olduğunu.
Soğuktan koyu renge dönmeye başlayan parmaklarımda duran sigaradan son nefesi çektim. Karşımdaki evden gözümü ayırmadan elimde kalan izmariti sağ tarafımda kalan siyah çöp kutusunun üzerinde söndürürken çıkan sesin beraberinde izmariti içerisine doğru attım. Evin demir kapısına geldiğimde derin bir nefes çektim içime, belki bu nefesle cesaretim olur da daha kolay nefes alabilirim diye umut ettim. Ama aksine daha çok kaçıp uzaklaşasım gelmişti şimdi. Soğuk demir kapının üzerinde, kapıyı hareket ettirebilmem için basmam gereken düğmeye bastığımda tiz bir açılış sesi çıktı düğmeden. Elimi demir parmaklıklara uzatıp kapıyı ittirdiğimde, geçmişten gelen sesler eşlik etti.
'Anne, yapamıyorum, parmak ucuma çıksam da ulaşamıyorum.' Küçük parmaklarımı demire uzatmış, onlardan destek alarak düğmeye basmaya çalışıyordum ama yine de parmaklarım oraya ulaşmıyordu. Başımı çevirdiğimde annem ve babam yavaşça bana doğru adım alırken, ikisinin de yüzündeki o huzurlu gülümseme beni de gülümsetmişti. Yanıma yanaştı ve benimle aynı boyda olmak için eğildi.
'Benim güzel kızım, bak ne kadar az kaldı, çok hızlı büyüyeceksin ve bu mesafe hemen kapanacak.'
Dudaklarımı bükmüştüm. Neydi bu büyüme, ne zamandı, neden hemen olmuyordu ki? Eğer cevabı bilseydim, eminim ki istemezdim ne olduğunu öğrenmeyi.
'Hemen mi olacak, kaç tane hemende olacak annecim?'
Annemle babam gülerek birbirlerine baktılar, sorumla beraber. Babam da annem gibi eğildi yanıma, soğuktan kızaran yanaklarıma büyük, bana o zamanlarda bile güven veren ellerini koydu ve şapkamı düzeltti.
"On tane hemen'de olacak, güzel kızım."
İçime dolan sevincin etkisiyle gülümsemiş ve yerimde zıplamıştım. On tane saymayı biliyordum ve on tane hemen