Bölüm ...
Aynanın karşısına geçip şalımı düzelttim. Üstüme feracemi giyip evden çıktım. Annem arkamdan seslenip:
“Kızım, çok oyalanma. Akşam olmadan evde ol. Biliyorsun olanları… Sonradan canımızı sıkacak şeyler olmasın,” dedi.
“Tamam anne, merak etme,” dedim.
Yarı açık kapıdan çıkıp sokağa adım attım.
Sokağa çıktığımda Hanife yengem bize geliyordu. Beni görünce durdu.
“Kız, nereye gidiyorsun?” diye sordu.
“Ablama.”
Burun kıvırıp, “Bak kızım, benden sana bir abla tavsiyesi… Öyle her gün çıkıp gitme oraya. Millet laf eder sonra. Kimse ‘ablasına gidiyor’ demez. Damadın kardeşleri, kuzenleri var, laf söz olur,” dedi.
Bu söylediklerinin çoğunu zaten kendisi çıkarıyordu.
“Benim ne amaçla oraya gittiğimi biliyorsun yenge. Niye durduk yere ortalığı karıştırıyorsun?” dedim.
“Aa, üstüme iyilik sağlık! Sana iyilik de yaramıyor. Ne halin varsa gör,” deyip beni geride bırakıp bizim avludan içeri girdi.
“Allah’ım, sen bana sabır ver. Kötü niyetli insanlardan sana sığınırım,” diyerek yoluma devam ettim.
Ablamların evi bize çok uzak değildi; iki sokak ötedeydi. Yürüyerek ablamların sokağına geldim. Dilan’a mesaj atıp geldiğimi haber verdim. Telefonumu çantama koyup avludan içeri girdim.
Cahide teyze avluda oturmuş, yeşil fasulyeleri ayıklıyordu.
“Kolay gelsin, Cahide teyze,” dedim. Benim sesimle başını kaldırıp:
“Hoş geldin kızım. Geç otur,” diyerek yandaki sediri gösterdi. Yanına oturup sordum:
“Ee, ne yapıyorsun? Ne var ne yok?”
“İyilik olsun diyelim kızım. Sizde ne var ne yok? Anangiler ne yapıyor?”
“Sağ olun, onların da selamı vardı sizlere.”
“Sağ olsunlar.”
“Ee, ablam nerede?” Ortalıkta ablamı görmemiştim.
“Oğlanın aşısı vardı bugün. Fatih’le sağlık ocağına gitt
iler. Gelirler birazdan,” dedi.
Cahide teyze, ablamın kayınvalidesiydi. Çok tatlı, çok cana yakın bir kadındı. Doğuştan topaldı; bastonla yürüyordu. “Bastonla yürüyor” dediğimde yaşlı olduğunu sanmayın, daha kırk dokuz yaşındaydı.
Biz onunla sohbet ederken Azat abi içeriden çıktı. Beni görünce başıyla selam verip annesine yöneldi.
“Anam, ben çıkıyorum,” dedi.
“Abini beklemeyecek misin?”
“Yok ana, abimin ne zaman geleceği belli olmaz. Benim erkenden orada olmam lazımdı.”
“Tamam oğlum, git sen.”
Azat abi kapıdan çıkacağı sırada Dilan içeri girdi.
“Hoş geldin amca kızı. Zeynep olmasa kapımızdan geçtiğin yok,” dedi Azat, hafif sitemle.
Dilan gülerek, “Aşk olsun, kalbimi kırıyorsun,” dedi.
Azat, ona uzun uzun bakıp, “Olsun be güzelim, aşk olsun,” deyip çıktı.
Dilan, onun lafına takılmayıp bizim yanımıza geldi. Ben ayağa kalkıp ona sıkıca sarıldım.
“Bir daha kendini bu kadar özletme,” dedim.
Dilan, iki haftadır İstanbul’daydı; abilerinin yanına gitmişti.
“Bir dahakine seni de götürürüm. Bu kadar özlemesin o zaman,” dedi.
İkimiz de sedire oturduğumuzda Dilan, Cahide teyzeye dönüp, “Sen nasılsın yenge?” diye sordu.
“İyiyim kızım, hamdolsun. Siz nasılsınız?”
“Biz de iyiyiz. Zeynep’in buraya geldiğini öğrenince ben de koşup geldim.”
Cahide teyze, anlayışla, “İsterseniz ikiniz içeriye geçin. İki arkadaş rahat rahat konuşursunuz,” dedi.
Biz de içeri geçip Zerda’nın odasına gittik. Ben yatağa, Dilan ise küçük pufa oturdu.
“Ee, anlat bakalım… Neler yaptın İstanbul’da?”