İsyanı kutsayan bir közdür hayatım
Mumyalanmış yürekte ruh ne arasın
Gözlerine secde eden şiirler yazamam
Senden uzak duracak öz bırak bende kalsın
Cihat Mirza Turanşah
.....
Gölgeler...
Gölgelerle yatıp kalkıyoruz şu hayatta.Gözyaşı acının gölgesi, mutluluk sevginin gölgesi,merhamet vicdanın gölgesi,dünya ahiretin gölgesi, geçmiş geleceğin gölgesi...
Geçmişini mümeyyiz bir akılla okuyanlar geleceğini sağlam temeller üzerine inşa ederler.Geçmişin kederini kefenleyip beyninizin karanlık dehlizlerine gömmezseniz o keder sizi bugüne gömer.
.......
Mardin
Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış,bağrından buhar buhar tarih yükselen Mezopotamya'nın şiirsel şehri.
Hani derler ya Mardin'in gecesi gerdanlık gündüzü seyranlık diye.Labiretimsi ve birbirine çok yakın evlerin büyülü görseli ve Mardin Ovası'nın huzur veren eşsiz parıltısı seyranlık manzara arz eder çünkü.
Gecenin her yerde olduğu gibi kusurları örten özelliği sayesinde sadece güzel yapıların ışıklandırıldığı Mardin’de ise karanlık, göz kamaştırıcı bir gerdanlık gibi sarar şehri.
Her taşın, evin ve sokağın ardında bir hikaye, bir efsane gizlidir bu şehirde.Üzerine bastığınızda toprağın sese geldiği, hikayemizdeki kahramanların âşkının nakış nakış taşlara bile sindiği efsunlu şehirdeyiz.
.....
Kocayan gün sona ermiş karanlığın ihtişamına boyun eğmişti şehir.Gecenin koynunda kandil gibi parlayan Ay, dağ evini aydınlatan tek ışık kaynağıydı.Burada olduğu sürece lambaları açmazdı zira ışığa tahammülü yoktu.
Elindeki sigaradan bir nefes daha çekip kolundaki saate baktı.Saatin kaç olduğunu tahmin ediyordu ama 22.22'den bir saniye bile kaçırmak istemiyordu.Sigarayı küllüğe bastırıp masadaki avcı tüfeğini eline aldı.
Seri adımlarla devasa kafesin içine girdi.İçinde sadece kargaların yaşadığı devasa bir kafes yaptırmıştı.Kızılçam ağaçlarına tünemiş kargalardan çıt çıkmıyordu.Silahın namlusunu gökyüzüne çevirip bir el ateş etti.Gecenin sükutunu delip geçen kurşun sesiyle panikleyen kargalar çığlık çığlığa bağırarak uçmaya başladı.
Gür kirpiklerle çevrili,karanlığın içinde elmas gibi parlayan kara gözleri hedefini bulurken silahtan çıkan ikinci kurşunla kargalardan iki tanesi yere düştü.Beklemeden gidip kargaları aldı ve eve girdi.
Baba yadigarı işlemeli çakısıyla kargaların başlarını ve ayaklarını kesip tüylerini yolmaya başladı.Kısa sürede temizleyip yıkadığı kargaları ocakta ısınan kızgın yağın içine attı.O sırada sobadaki ateşi harladı.
Mevsim yazın başlarıydı ama perşembe günleri bu saatte hep üşürdü.Komodinin üzerindeki teybin düğmesine bastığında hüzünlü bir keman sesine karışmış karga çığlıkları evin içini doldurmaya başladı.
Orta kızarmış kargaları tabağa çıkarıp sobanın yanıbaşındaki masaya geçti.Çatalı eline aldığında gözleri usunu yitirmiş gibi bomboş bakıyordu.İliklerine kadar üşüdüğünü hissedip iyice sobaya yanaştı.
Çatalı atıp eliyle kavradığı kargadan bir ısırık aldı.O an da şakağındaki yara izinde ince bir sızı tezahür etti.Boştaki eli yara izinin üzerine gitti ve işaret parmağıyla hafifçe dokundu.Müzmin kederi, yaradan bir yudum daha ruhuna aktı.Ağzında çiğnemeden tuttuğu et parçasını öylece yuttu.İki kargadan da birkaç ısırık alıp kalan parçaları çöpe attı.
Üst kata çıkıp banyoya girerek elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı.Banyodan çıktığında Cihat isminin sınırlarından çıkıp Mirza ismine doğru rücu ederek sobanın üzerindeki