Huzur ve mutluluğu asla tatmamış içindeki kötülüğün bir ağaç gibi filizlenip yeşerdiği insanlar herkesin mutluluğuna göz dikmesi kaçınılmaz bir sondur. Herkes kötü olsun ruhları kararsın isterler. Bunun nedeni kötülük gibi görünse de içten içe delicesine bir kıskançlık sebep olur. O kıskançlık ki hangi yaşta olunursa olunsun tıpkı kötülük ağacı büyür ruhun her bir köşesine köklerini sararak beslenir.
Genç kız içinde öyleydi. İçinde yetişen kıskançlık ve kötülük ağacı meyve vermeye başladığında zihninde oluşan planın kaç hayatı karartacağının bile hesabını yapmıyordu.
“Emin misin?”
“Artık konaktan çıktım. Bu işin dönüşü yok ama sen korktuysan geri döneyim. Artık öldürürler mi yoksa babam yaşındaki adama kuma mı giderim Allah bilir. Sen sevdiğinin ölümüne en önemlisi başkasına kadınlık yapmasına razı mısın?”
Hiddetle yanındaki kıza dönen adamın gözleri alev almış sanki önün geleni yıkmak ister gibiydi. Sesi gür ve sertti.
“Saçmalama. Aklından da yüreğinden de bunların izini sesini nefesini dahi geçirme çünkü hiçbirinin olmasına izin vermem. Sevdalıyım sana neden damarıma basıyorsun ki? Bak geri ailemi bırakıp gidiyorum. Sabah olduğun da ve kaçtığımız açığa çıktığında düşecekleri durumu ya da yıkılmalarını bile göze alıyorum. Artık sevdamdan şüphe etmeyi bırak.”
“Sanki sen aileni bırakıyor onları zor duruma düşürüyorsun da ben kapıdan gelinlikle mi çıktım. Ölüm fermanım verilecek herkes anladığında. Bende kolay şeyler yaşamıyorum ki.”
Dolan gözlerini başındaki yemeninin ucu ile silerken içinin akan irin nehrinden kimsenin haberi yoktu. Yan koltukta olsa da uzanıp genç adama sarılan kızın yüzündeki hafif gülümseme daha sonrası için yaşanacakların küçük kesitlerine gebeydi.
******
İnsanoğlu, dünyaya gözlerini açtığı ilk günden itibaren hep öğrenmeyi hedefler. Önce nefes almayı, sonra yemeği içmeği ve emekleyip ayağa kalkarak yürümeyi başarır. Ardından telaş başlar. Mesleği, büyüdüğü topraklara göre alabileceği şekilleri, yapacakları ve yapamayacakları derken liste uzar da gider. Bazıları içinse yaşam daha doğmadan şekillenmiştir. Gözlerini açtığı anda o yaşamın içine düşer ve onun kuralları ile büyür.
Sima da bulunan köklü ve en güçlü iki ailesinden olan Kardar'ların konak kapısı günün öğlen vakti yumruklanarak çalınırken, inen her darbe gelecek felaketlere haberci gibiydi. Büyük kapı arında bir adam vardı. Kırılan babalık onuru, incinen yüreği ve ayaklar altına alınan ağalık mertebesi ile evladından aldığı darbenin acısıyla hezimete uğrayan yaşlı çınar. Diğeri ise; kardeşini gözünden sakınırken, çiğnenip bir köşeye atılmışlığı hazmedemeyen. Oysa canını yakanı evladı gibi bağrına bastığı o değil miydi? Üstelik tek darbe kanından değil kanı gibi gördüğü adamdan da gelmişti.
Buralarda ağa olmakta ağa ailesinden olmakta zordu. Herkes açık ya da ters bir davranış arardı. Bir kızın kaçması ise namus suçu sayılırdı. Kime göre neye göre tartışılsa da durum