"Her çiçek, ihanetin kefenidir."
Onu öldürdüğümde, odada yalnızca iki şey vardı: kanın ağır kokusu ve masanın üzerindeki çiçek. Benim imzam oydu.
Onların hiç beklemediği asla çözemeyecekleri bir işaret.
O gece masaya beyaz bir zambak bırakmıştım. Çünkü zambak masumiyeti temssil ediyordu ama masumiyet onunla birlikte çoktan kaybolmuştu.
Parmaklarıyla yapraklara dokunduğunda gözlerindeki korkuyu gördüm. Gözbebekleri büyüdü, nefesi hızlandı. Çiçeği tanımıştı. O zambağın ne anlama geldiğini biliyordu. Ve en önemlisi, kimin gönderdiğini de biliyordu.
Korkunun insanın damarlarını nasıl sıkıştırdığını izlemek, sessiz bir müzik gibiydi. O, çiçeği parmaklarının ucuyla kavradığında elleri titredi.
Geçmişi hatırlıyordu, annemin mezarına attığı o ilk ihanet tohumunu…
Ama geç kalmıştı...
O ihanetin tohumunu ben içimde büyütmüştüm. Onun titreyen nefesini izlerken, hiçbir şey hissetmedim. Ne pişmanlık ne acıma sadece sessizlik çünkü ben acıyı yıllar önce, annemin kanı, çocukluğumun çığlıklarıyla gömmüştüm.
Yıllar önce Onların akıttığı kan benim avucumun içinden hiç eksik olmamıştı...
Şimdi o kan yerden kalkmak istiyordu.
Zamanı gelmişti.
Ben Vera.
Geçmişim çiçeklerle yazıldı, geleceğim mezarlarla dolacak.
Altı örgüt… çokça ölüm…
Ve hepsine göndereceğim çiçekler, onların son nefeslerini fısıldayacak.
Bu sadece başlangıçtı. Kanattıkları yerden kanatacak akıttıkları kan kadar akıtacaktım...
İhanetin kanı hiç durmayacaktı. Sonuçta akacak kan damarda durmazdı. Ve ben o kanı son damlasına kadar akıtacaktım.
Affet...
Sen beni affet sevgilim, annemin kanını senin kanınla temizleyeceğim için affet...
Senin bana olan ihanetini affetmediğim için sen beni yine de Affet.
Sen beni affet Kael. Ben seni affedemesem bile sen affet.
Seni kanayan yarandan kanatacağım için affet.
Affedersin değil mi? Kael.
Sen Vera'yı Affedersin öyle değil mi?
Sen gögsümdee yırtılan çığlığın sesi iken beni affedersin değil mi?
Benden gelen kurşun ile toprağa düştüğün için affedersin değil mi?
Affet Kael sen Vera'yı Affet...