Siz hiç ayaklarınızın geri geri gittiği bir yolda kalbinize takılan bir kanca varmışçasına zorla çekilerek ilerlediniz mi? Asla varmak istemediğiniz o yılankavi yolun sonundaki yerin ruhunuzun derinlerindeki gerçek sizi ortaya çıkaracak bir sır barındırdığını tahmin edebilir miydiniz? Derin sancıların sonu kolay bir doğuma mı ulaşır hep? Peki hayata göz açışın kolay olması ona alışmanın da aynı rahatlıkla geçeceğini gösterir mi?
Eski Pomerta şehrinin surlarından geçerken bir an için irkildi Özüm. İçindeki gerilim tavan yaptığında, bir anda kanı çekilmişçesine takatsiz kaldığını hissetti. Midesindeki o huzursuzluk bir sancı şeklinde tüm bedenini sardı. Yaşadığı şehirden dört saat uzaklıktaki bu özerk bölgenin surları gökyüzüne yükselirken, etrafa tehditler saçarak kanatlarını açmış bir kartalı andırıyordu.
Yol boyunca babasıyla konuşmadı ve babası da ona karşı bir hamlede bulunmadı. Şehrin kıvrımlı yolları bitmek bilmez gibi görünürken sert bir fren ile babası arabayı durdurdu. Kızına dönüp baktığında sesinin titremesine engel olmayı bırakıp konuşmaya başladı:
"Buraya gelmeyi asla istemediğini biliyorum. Senden ricam sadece denemen. Üç ayın sonunda hala bu okulda kalmak istemezsen kendi ellerimle getirdiğim gibi yine kendim gelip seni alacağım."
“Baba!” diye sarılırken gözyaşlarını tutamadı Özüm. “Özür dilerim!”
Son bir aydır yaptığı kavgaların çektiği acıların gözyaşlarını bugüne bırakmışçasına ağlıyordu. Babası onu alnından öptü ve okulun kapısına bıraktı. Bir küçük bavul ile geçen hafta gelip kaydını olduğu bu soğuk taş duvarları olan lanet okula ikinci kez geliyordu. Yüksekokul deneyimini asla bu şekilde hayal etmemişti. Burası aptal bir botanik okuluydu. İki yıllık eğitim sonunda Tarımsal Faaliyetler Bakanlığına bağlı bir Filolog olarak görev yapması babasının bağlantılarının kolaylıkla halledebileceği bir işti.
Okulun sıradan gri renkli demir kapısından içeri girerken, karşısındaki en az yüz yıllık görüntüye sahip kaba beton binaya sıkıntıyla baktı. İçeri adımını atar atmaz etrafa dağılmış karmaşık bir ot kokusunu soludu. Sevdiği birkaç bitki çayı kokusu dışında bu öğürtücü derecede iğrenç karışımı ayırt edebileceği bir bilgiye sahip değildi. İki yıl boyunca bu korkunç havayı soluma fikri babasının sözlerini hatırlayınca son buldu. Üç ay! Üç koca ayı vardı. Eğer geri dönmeye niyetlenirse biliyordu ki babası bu durumdan pek hoşlanmayacak ve onu döndüğüne pişman edecekti. Peki ya kendi tercihi olmayıp okuldan atılırsa ne olurdu? Kafasında belli başlı düşünceleri vardı. İyice plan program yapmadan denemeye kalkışırsa onun için sonu daha kötü olabilirdi. Bu sebeple beklemeli ve hamlelerini doğru bir şekilde kullanmalıydı.
Depo görünümlü bir odadan siyah, yakası mor, altın sarısı düğmeleri ve garip işlemeleri olan ilginç cübbe tarzı önlüğünü aldı. İçine giyeceği antrasit renkteki kot tulumu kombini ilginçleştiriyordu. Siyah spor ayakkabılar için otuz yedi numara ellerinde kalmadığından yaklaşık yarım saat beklemesi gerekti. Beklerken