Mardin'in toprağı bugün daha sıcaktı. Güneş tepede yanıyor, sokaklar tozla ve suskunlukla doluydu. Avludaki nar ağacının gölgesi, zemine usulca düşerken Naren'in içindeki fırtınayı dindirmeye yetmiyordu.
Üzerinde annesinin gençliğini anımsatan beyaz bir elbise vardı. Sade ama gösterişli, zarif ama dik duruşlu. Aynı onun gibi. Naren Derman, Derman Aşireti'nin kızıydı. Ama bugünlerde o unvanın değil, içinde taşıdığı yasak sevdanın yükünü hissediyordu omuzlarında.
Tam karşısında, avlunun taş döşemelerinin bir ucunda o vardı. Mirza Eroğlu. Eroğlu Aşireti'nin ağası. Aynı zamanda onun kan bağı... Teyze çocuğu.Ama kalbin, töreyi tanıdığı nerede görülmüştü?
Mirza başını kaldırdığında, gözleri gözlerine değdi. O an dünya sustu. Ezan sesi bile arkada yankılanmayı bırakmıştı sanki. İçindeki çocuk 16 yaşına döndü Naren'in... O yaz günü, ilk kez Mirza'nın elini tuttuğunda titreyen kalbi hâlâ aynı yerdeydi. Aynı heyecanla, aynı günahla atıyordu.
Dudaklarını ısırdı. Elleri istemsizce eteğinin ucuna gitti. Duruşu dimdikti ama gözleri dolmak üzereydi. Çünkü biliyordu:Bu bakış, "Ben hâlâ seni seviyorum." demenin en sessiz haliydi.
Mirza sessizdi. O hep öyleydi. Susarak severdi, susarak korurdu. Ama Naren onun bakışını ezbere bilirdi. Yıllar boyunca birbirlerine hiç "seni seviyorum" demediler. Ama her yaz gidişinde, her dönüşte, gözlerinde biriken o cümleyi kalplerine kazıdılar.
Nalan Derman, köşedeki yastığa yaslanmış, ince belli çay bardağından bir yudum alırken göz ucuyla kızını izliyordu. Gözlerinin içiyle konuşan bir anneydi o."Söyleme kızım... Sus. Gözünü kaçır."Ama Naren kaçırmadı.Çünkü o susarak sevmekten yorulmuştu.
Diğer köşede Nergis Eroğlu oturuyordu. Yüzünde her zamanki gibi bir mermer sertliği vardı. Ama kalbi, o sertliğin ardında bir annenin korkusuyla çarpıyordu."Bu bakış... tanıdık..."Yıllar önce kendi gençliğinde aynısını görmüştü Nalan'ın gözlerinde. O da birini sevmişti, yasaklıydı. Ve o aşk, Derman soyadını sonsuza dek değiştirmişti.
Mirza gözlerini Naren'den çekti.Ama kalbini çekemedi.Bir adım attı ileri, sonra durdu. Tüm kalabalık, iki hanımağanın bakışı altında sessizdi. Oysa Naren'in içinde bağıran bir cümle yankılanıyordu:
"Mirza, bir adım daha at. Yemin ederim o adımda kalırım."
Ama atmadı. Çünkü Mirza Eroğlu, ağaydı. Töreyle yoğrulmuş, suskunlukla yemin etmiş bir adamdı.
Naren başını eğdi. Gözlerinden bir damla yaş düşmeden hemen önce içeri yürüdü. Elbisesinin ucu, taşlara sürtünürken Mirza'nın yüreği parçalandı.Ve o an anladı:
Bu aşk susularak yaşanamayacak kadar büyük,ama söylenirse yıkılacak kadar ağırdı.