Ben Adile.
Aklı beş karış havada anasının biricik kızı Adile...
İki ağabeyim var. Büyük ağabeyim Cemil asker. Biz öyle biliriz rütbesi nedir necidir bilmem. Benden on yaş büyük, yüzünü tam unuttuk derken bir kaç günlük izinle çıkagelir. Bir nebze de olsa ona olan hasretimiz diner. Küçük ağabeyimse inşaat işçisi. O istemedi köyde kalmayı çift çubukla, hayvancılıkla uğraşmayı. On sekizine girmişti girmemişti kandı Çolak İsmet'in laflarına. Anam ne kadar yalvardıysa ayaklarına kapandıysa da fayda etmedi.
Anamı gözü yaşlı koydu da gitti bir bahar sabahı. Kaçak gidecekti gavur memleketine. Almanya'ymış parası da işi de bolmuş. "Parası batsın gitme oğul " dediyse de dinlemedi Erdal ağabeyim.
Gözümüzün yaşıyla uğurladık onu. Erdal ağabeyim benden dokuz yaş büyüktü. Aramız da dokuz yaş fark olmasına rağmen o benim en iyi arkadaşım, tüm sıkıcı oyunlarıma büyük bir sabırla katlan tek insandı.
Gurbete gitmesinde en büyük sebep benim ve anamın birikmiş borçlar sebebiyle, bugünlerde iyi komşu rolü oynayan lâkin geçmişte ezeli düşman olan Cıbır Ali'gilin tarlada ırgat olarak çalışmamız oldu. Erdal ağabeyim köyün sığırını otlatır mevsim sonu da üç kuruş paranın yarısını burcumuza yatırırdı.
Bu evin bir büyüğü yok mu dersiniz, elbet dersiniz. Babam dağda kırım da odun kesme kavgasını ayırmaya çalışırken kama ile kalbinden yaralanmış, oracıkta hakkın rahmetine kavuşmuş. O vakitler ben anamın karnındaymışım. Babasız büyüdük. Yeri geldi itildik yeri geldi ezildik. Anam her ne kadar bize hem ana hem baba olmaya çalışsa da yetersiz kaldı. Baba candır, en çok istediğim küçükken, benim örgülerimi çeken ayağıma çelme takip düşüren mektep arkadaşlarımı babama şikayet etmekti. Bir babam olsaydı Müyase hergün muallimin sorduğu soruları bildim diye teneffüste saçlarımı yolup beni ağlatamazdı. Naime ve arkadaşları büyük bir eğlence bilip her okulun demir ve paslı kapısından çıktığımda çelme takıp düşüremezlerdi beni. Bir babam olmuş olsaydı şiddetle yere düştüğümde kimse, avuç içime taşlar batıp canımı yakarken elimin üzerine basıp kaçmazlardı.
Ne zaman anama söylesem bana ettikleri kötülükleri anam hep iyi niyetinden, " Çocukla, itin arasına girilmez. Ne diyon Adile dul kadınım ben, kapılarına dayanayım da edepsiz mi desinler? Şunun şurası iki komşumuz var, kötü mü olah hemi benim güzel gızım? Sen onlardan uzak dur, ite dolaşacağına çalıyı dolaş der büyüklerimiz. He mi gızım ?" binbir tembihlerle mektebe gönderirdi.
Ne teneffüse çıkardım ne de bir arkadaş edinipte bir oyuna katılırdım. İstemez miydim bende onlar gibi gülüp eğlenmeyi? İsterdim elbet, amma azıcık gülmeyi bana haram ederler, güldüğüm o kısacık anı burnundan fitil fitir getirirlerdi. Benim suçum neydi, içine kapanık ağır başlı babasız bir kız olmam