Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Sol Yanım
Genel

Sol Yanım

0Beğeni
14Okunma
3 Bölüm
3,268Kelime
16 dkSüre
25.08.2025Tarih
Bazen kalbin en kırılgan yeri, dünyanın en sert taşına sürtünür.
On altı yaşındaki Bahar, bir gece evinden, adından, çocukluğundan sokağa bırakılır. Psikiyatri kliniğinde tedavi gören annesinin suskunluğu, uzak ülkelerde kaybolan babasının sessizliği ve kapının ardında kalan üvey anne Hülya’nın gölgesi… Şehir üşür; Bahar’ın sol yanı buz keser.

Ve Doruk. Yoldan geçen biri değil yalnızca; başka bir yerden sızan bir ışık, belki de kendi karanlığını taşıyan bir iyilik. Bahar’ı hastaneye götüren o tek cümlelik merhamet, ikisini de iç koridorlarına çağıran uzun bir yolun başlangıcı olur. Floresanların altında söylenemeyenler büyür: Bir ev neden yuvaya benzemez? Bir kalp kaç kez yeniden doğar? İyilik, geçmişin karanlığına ne kadar dayanır?

Sol Yanım, bir kız çocuğunun hayatta kalma çabasıyla bir gencin vicdanının kesiştiği yerde; sırların, susuşların ve geç kalmış şefkatin izini sürüyor. Hülya’nın o kapıyı neden açtığı, babanın neyi sakladığı, Doruk’un hangi kaybı taşıdığı—her bölümde biraz daha görünür olurken, Bahar’ın adım adım kendi sesine kavuşmasına tanık olacaksınız.

Yara yalnızca acı değildir; bazen yön gösterir. Ve kalbin sol yanı, en çok oradan atar.

Bölüm 1- Soğukta Başlayan Hayat

Gökyüzü, ağır ve kasvetli bulutlarla kaplanmıştı. Yıldızlar, sanki bu geceye şahitlik etmek istemezcesine görünmez olmuştu. Ay bile, sisin ardında silik bir hayal gibi asılı duruyordu. Hava, keskin bir bıçak gibi yüzü kesiyor; nefes almak bile acı veriyordu. Şehrin kalabalığı saatler önce dağılmış, geriye sadece uzaklardan gelen köpek havlamaları ve rüzgârın uğultusu kalmıştı.

Bahar, sokak lambasının sarımtırak ışığı altında, beton zemine çökmüş hâlde oturuyordu. Dizlerini karnına çekmiş, ince kollarıyla kendini sarmalamıştı. Titreyen ellerini birbirine sürterek ısıtmaya çalışıyor, ama soğuk, derisinin altına işlemiş, kemiklerine kadar ulaşmıştı. Yanından geçen rüzgâr, sanki varlığını fark etmiş gibi özellikle onu hedef alıyor, saçlarını yüzüne savuruyordu.

Üzerinde ince bir mont, altında dizleri yıpranmış kot pantolon vardı. Ayakkabıları eskiydi; sol teki hafifçe yırtılmış, tabanı su çekiyordu. Ayak parmaklarının üşümesi artık uyuşmaya dönüşmüştü. İçinde bulunduğu durumun acımasızlığını en çok bedeninde hissediyordu. Soğuk, yoksulluk ve yalnızlık… Üçü de aynı anda saldırıyordu ona.

On altı yaşındaydı Bahar. Ama yaşı, yaşadıkları karşısında önemsizdi. Çocuk olması gereken bir dönemde, çocukluğunun bütün izleri silinmişti. Bir zamanlar annesinin dizinin dibinde oturup saçlarını tarattığı günleri hatırlıyordu, ama bu anılar, çok eski ve bulanık bir masal gibi geliyordu artık. O gece, bir çocuk olmayı bir anda bırakmıştı.

Annesi Asya, yıllardır hayatında yoktu. Eksikliği, zamanla kabuk bağlamış bir yara gibi görünse de, bazı geceler kabuk kendi kendine düşer ve yara tekrar kanardı. İşte bu gece, o yaralardan biriydi. Onun yerini dolduran, evdeki yeni kadın, bir anne değil; soğuk, yabancı bir figürdü. Bahar’ın gözlerinin içine bakarken bile sanki onun varlığını istemiyordu.

Kapı, akşamüstü suratına çarpılmıştı. Bahar, o tok sesin ardından evin içine sinmiş sessizliği hâlâ kulaklarında duyuyordu. Sokağa çıktığında nereye gideceğini düşünmemişti. Belki de düşünmek istememişti. Çünkü nereye gitse, yanında taşıdığı yalnızlık her köşede onunla olacaktı.

“Burada ne yapacağım ben?” diye sormadı. Sormayı bırakalı çok olmuştu. Hayatı sorgulamak, ona sadece daha fazla yorgunluk getiriyordu. Artık ne soracak, ne de ağlayacak gücü vardı.

Sokak lambasının ışığı, gri duvarların üzerinden süzülüyor, ama o ışık ne duvarlara ne de Bahar’a umut veriyordu. Sadece varlığını hissettiriyordu; ıssızlığın ortasında, tek başına yanan bir ampul gibi.

Bir köpek, karşı kaldırımda ona kısa bir süre baktı, sonra başını çevirip uzaklaştı. Bahar, o bakışta bile bir yargı sezinlemişti; sanki hayvan bile onun bu hâline alışmıştı.

Bahar’ın zihni, soğuğun etkisiyle ağırlaşmaya başlamıştı. Elleri uyuşmuş, dudakları morarmıştı. Ama zihninde, soğuğun bile dokunamadığı bir yer vardı: hayaller. O an, annesinin kokusunu hatırladı. Nane ve yasemin gibi hafif, ama tanıdık bir koku… Birden annesinin sesi geldi kulaklarına; yumuşak, ama kırılgan.

Yavaşça başını kaldırdı. Gözleri, loş ışığın altında yavaş yavaş kapanmaya başladı.

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play