İstanbul'da okulunu bitirip, köye dönen Poyraz ağa hem ailesiyle birlikte yaşamak hemde artık yaşlanan babasının elinden tutup işlerin başına geçmek için kolları sıvar . Ama hiç beklemediği bi anda hiç tanımadığı bir kıza aşık olur ve peşinden koşmaya başlar. Kız inatçıdır, birazda yabani Poyraz kalbinde filizlenen aşkın heyecanından hiç bir şey gözü görmez olur. Ama bilmediği şey kızın kalbinin başkasına mühürlü olduğu gerçeğidir
Kurşun Adres Sormaz Ki✓
Gözlerini kapatıp kuşların sesini , şelaleden akan su şırıltısını ve ulu ağaçların rüzgarla birlikte sallanan yaprakların ahenkli hışırtısını yüzünde huzurlu bir tebessümle dinlemeye başladı. Esen hafif rüzgar dalgalı kuzguni saçlarını sağa sola uçuşturuyor, uzun gür kirpiklerini okşuyor, onu sonsuz bir iç huzurun koynuna davet ediyordu.Uzun zaman olmuştu bu huzuru hissetmeyeli, zira büyük şehrin gürültüsünde vücudunun bu sessizliğe ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu şimdi daha iyi kavrıyordu. Belki de bu yüzden köye adım atar atmaz, daha ailesiyle bile tam özlem gidermeden atı Karayel'in sırtına atladığı gibi kendini bu gizli sığınağına atmıştı. Ne annesinin " yemek yemedin daha!! "diye söylenişi, nede babasının kaşlarını çatarak "yeni yoldan geldin , daha yüzünü göremedik doğru düzgün" diye homurdanışı durdurmamıştı onu ...Ve işte buradaydı ,daha on dört yaşındayken keşfetmişti bu sanki cennetten bir parça taşıyan saklı köşeyi. Atı Karayel ile dolaşmaya çıktığı hafif sisli birgün ,nasıl olmuşşa her zaman uysal olan atı birden şaha kalkmış ve dört nala onu ormanın derinliklerine doğru götürmeye başlamıştı.Annesi onu yanlız başına gitmemesi için uyardığı halde dinlememişti, çünkü yeni ergenliğe girmenin getirdiği asilikle kendi başına birşeylerin üstesinden gelebildiğini ispat etmek istiyordu ve şuan atını nasıl sakinleştirmesi gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu. Kalbi inanılmaz bı hızla göğsünü dövüyor , düşüp yaralanma korkusu ilk defa yaşadığı bu anın heyecanını bastırıyordu. Bu sırada yapabildiği tek şey atına sıkı sıkıya tutunmak ve Karayel'in onu sırtından atmaması için, aklına gelen tüm duaları dili döndüğünce okumaktı...Korktuğu olmamış bir süre daha koşturan atı aniden sakinleşip yavaşlamıştı. Soluklanıp nefesini düzene sokmak ve hızlanan nabzını normale dönmesi için atın üstünden atlayıp yere çökmüştü. Biraz kendini toparlayıp nerede olduğu kontrol etmek için ayaklandı.Tedirginlikle etrafına bakınırken, atı da sanki az önce ona ecel terleri döktüren o değilmiş gibi sakince otlamaya başlamıştı. Gece karası gözleriyle etrafı dikkatle incelerken su sesi ulaşmıştı kulaklarına. Sesin geldiği yöne doğru adımladığında ise ağzını açık bırakacak şekilde büyülü bir manzarayla karşılaşmıştı.Etrafında çeşit çeşit ağaçların olduğu küçük bir şelale karşılamıştı onu . Yüksekliğinin üç dört metreyi bulduğu tepeden, aşağı doğru akıyor ormanın derinliklerine doğru ince bir yol halinde ilerliyordu. Kesinlikle emindi, ormanın yola bakan cephesinde yada çevresinde böyle bir su kaynağı olmadığına, çünkü babasıyla tarlaya giderken çoğunlukla bu güzergahı kullanıyordu. Görse kesinlikle hatırlardı. Demek ki ; akarsu belli bir mesafeye kadar ilerleyip tekrar toprağın altına inip kayboluyordu .Peki nasıl olmuştu da bunca zamandır fark edilmemişti ki bu muhteşem yer .Muhtemelen köylü halkın zamanında köyün delisinin, karısıyla kendini bu ormanda öldürdüğüne ve ruhlarının ormanda dolaşanları rahatsız ettiğine dair konuşulan söylentilerden