Kitaplar Özellikler İletişim İndir
ACAR ADAM VE AYŞE
Aşk/Romantizm

ACAR ADAM VE AYŞE

404Beğeni
8,964Okunma
48 Bölüm
104,408Kelime
8 saat 42 dkSüre
29.07.2025Tarih

Ben Ayşe. Size köyden kaçma hikayemi anlatacağım. Yesilçam filmlerinde köyden kaçanlar Allah korusun kötü yola düşermiş. Benim ki öyle olmadı.Aksine kötü adamlar iyi olmam için yüreklerini ortaya koydular.

Bana Küçük Ayşe dediler ama dilim cirmim kadar yer yakmadı. Küçük aklımla koca memleketi yaktım ben.

Harput kalesini devirip Almanya diyarına kadar gittim.

"Kaç Ayşe Kaç" diyerek başlayan hikayem buyurunuz nerede son buldu...

Kaç Ayşe Kaç

Kaçıyordu Ayşe. Kaçması gerekiyordu. Zira amcası onu bir yakalarsa önce kafasını kırar, sonra hırsını alamaz bacaklarını da ikiye ayırırdı. Oysa öyle büyük bir hatası da yoktu. Tamam canım, büyük değil dediyse... azıcık büyüktü. Yok yahu, bu kezki sakarlığı hepsinden beterdi. Tonlarca buğday dolu ambarı suyla doldurmuştu. Bilerek mi yapmış? Hiç olur mu! Hep o Deli Fadik’in yüzünden.

“Kız Ayşe, bir gel hele!” diye bostanı sularken çağırmış, lafa tutmuştu. Sondajdan bostana akan suyun borusu da ambarın kapısında patlayınca... Akan su nereye gidecek? Ambarın tahta kapısının altı boş. Tarlayı çamura çevirse gam yemezdi ama işte... Akmış da akmış. Ambarın içi göl olmuş mu? Olmuş vallahi!

Hem vallahi hem billahi, bırak göl olmayı, buğdaylar yeniden filizlenecek kadar şişmişti.

Ayşe koşmayıp da ne yapsın? İmkanı olsa ayaklarına kanat takar, uçar giderdi. Koşuyordu ama nereye gittiği de belli değildi. Köyü aşmış, tarlaların içine dalmıştı. Yine amcasının tarlasına doğru gidiyordu.

“Az biraz dinlenirim, güneşi batırırım, yatsıyı okutur el mecbur eve dönerim,” diye düşündü. İki tokat bir tekme, Allah’ın izniyle günü bitirirdi.

Babaannesi araya girer, “Sütümü helal etmem Hasan!” der, bu işin içinden de sıyrılırdı inşallah.

Ayağında plastik terlik, üstünde beli bol çiçekli etekle keven dikenlerinin, yeni biçilmiş buğday saplarının arasından tarlaya vardı. Havada bir sıcak ki... Sanırsın tepesinde ateşli tava çeviriyorlar.

Neyse ki amcası bu tarlaya gelmezdi. Buğdayları yeni biçtirmiş, patoza verip ambara bile atmıştı. Ah o ambar belası... Yaktı Ayşe’nin başını.

Güneş karşıdan vurunca çapar gözlerine doldu, eliyle gölge yaptı. Koca yazıda in cin top oynuyordu. Babaannesi onun buraya yalnız geldiğini bir duysun, etini cimcikleyerek sündürürdü.

“Gayrı büyüdün Ayşe’m! Bir başına sağa sola gitme. Allah korusun bir yerlerini ellerler,” derdi.

Ayşe kıkır kıkır gülerdi. Ama artık aklı başındaydı canım. On dokuz yaşında, ellemek ne demek bilirdi. O eli kırardı da kimseye elletmezdi Allah’ın izniyle.

Yine de görünmeyecek bir yere geçeyim dedi. Tarla amcasına aitti. Başında sondaj evi vardı. Kapısını kilitlerdi cimri amcası; içindeki su boruları, tarım zerzevatları çalınmasın diye. Belki anahtarı taşın altına koyduysa bulurdu. Oraya doğru koştu. Koşarken dalağı sızladı. Kaç dakikadır koştuğunu bile bilmiyordu.

Böylesi koşmaya dalak ne yapsın canım. Çişi gelince baskı yapan böbrek ne yapsın?

“Ah Ayşe! Babaannesinin dediği gibi çağlayan şelale. Akıllı olsaydı hiçbir yeri sızlamazdı,” diye kendine kızarken sondaj evinin önüne geldi.

Normalde kapıda asma kilit olurdu, ama yoktu. Buna sevinse mi, korksa mı bilemedi.

Hasan amca bugün öleceğini bilse o kapıyı kilitsiz bırakmazdı. Sessizce yere eğilip eline bir taş aldı. Ne olur ne olmaz.

Bu ara köyde boru çalan hırsızların adı geçiyordu. Korkudan altına işeyecekti neredeyse. Akıllı olsaydı, “Kız başına hırsıza ben mi

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play