TANITIM
***Hastalıklı bir aşkın anatomisi***
Onun aradığı yalnızca ve yalnızca AŞK’tı. Nereden bilebilirdi ki aşkı buldum dediği anda cennetin huzur dolu bahçelerinden acımasızca sürüklenerek cehenneme götürüleceğini… Sevdiği tarafından en ağır biçimde aldatıldığını adım adım öğrenen Birce’nin aşktan vazgeçip huzuru arama çabalarını okuyacaksınız.
Onların hikâyesi en başından belliydi. Seven bir kız Birce, deli divane ona âşık bir genç adam Barkın. Kusursuz hikâyede muazzam bir aşk hikâyesi... (Mİ ACABA?)
Hayatta hiç kimse ve hiçbir şey dört dörtlük değildi. Kusursuz başlayan ya da öyle gözüken her şey ve herkes vakti geldiği gün gerçekler ile yüzleşmek zorundadır. Peki, kusursuz sandığımız hayatlar ve karakterlerimiz gerçekler ile nasıl, nerede ve ne şekilde karşılaşacak. Ve bu masal kimin için mutlu, kimin için kötü son ile bitecek.
Olmaz denenleri oldurabilecekler mi? Ayrılan yollar kaderin cilvesi ile tekrar birleşecek mi? Yoksa her hayat kendi yollarını mı çizecek. Merak ediyor musunuz? Pek Çok yakında…
“Bazı aşklar hata kabul etmez. Bazı hatalar asla affedilmez.”
“Atılmayan tokadım, alınmayan intikamım, geçmişte kapanmayan hesabım var. Geçmişimi kapatmadan geleceğime bakamam, seni hayatıma misafir edemem. Aşkı hak seni kendime helal göremem. Aşk benim hakkım diyebilmem için öncelikle hak etmem gerek.”
“Çilemi geçmişim içinde doldururken, hayatım sana doğru fark etmeden akıyormuş.”
“Atılacak bir tokat, alınacak bir intikam, geçmişte kapanmayı bekleyen bir hesabım var.” Dedi Birce…
“Affettiğinde Birce, affettiğinde hesabın kapanacak. Affetmeyi dene.”
1.BÖLÜM
Şimdiki Zaman-İstanbul
“Hayal etmek güzeldir, ta ki hayal ettiklerinin asla gerçeğine dönüşemeyeceğini anladığın zamana kadar…”
Nefes almak bu kadar zor bir eylem miydi? Genç kızın eli göğsünde, sırtı duvarda derin derin nefes alıp vermek için büyük bir çaba sarf ederken kalbinin kulaklarında attığını hissediyordu. Dudakları “Bu gerçek olamaz.” Diye fısıldarken gözlerinin şahit olduğu görüntüler hiç de aksini iddia etmiyordu.
Ağlıyordu genç kız, yıllarca verdiği emeğe, aldatılmışlığın can yakısına, sevdiğim dediği adamın başka kollarda sefaya düşmesine ağlıyordu. İçeriye girmek, yakıp yıkmak, dünyayı ateşe vermek, onun aldığı her nefesi boğazından düşünmeksizin kesip atmak, yaptıklarının hesabını sorup suratına okkalı bir tokat atıp “Neden?” diye haykırmak istiyordu. “Neden yaptın be adam? Neyim eksikti sana?” diye bas bas avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu.
Gözyaşlarını elinin tersiyle silerken orada daha fazla duramayacağını anladı genç kız. Fazlalıktı bedeni orada, o kadar yolu yüreğini hak etmeyen bir adam için gelmişti. İsyan ediyordu kalbi, bu lüzumsuz zahmeti çeken sevgisi fazlalıktı orada… Ne kadar istese de gücü yoktu içeriye girmeye, gördüklerini ne aklı ne de yüreği hazmediyordu. Yapamadı. Onun kadar kalleş olamadı. Ölü adımlar ile dudaklarından firar eden hıçkırıklar eşliğinde, omuzları sarsılarak, geldiği yönde kurduğu hayallerin etrafa saçılan kırıklarına basa basa üzerinden canı acıyarak, kan akıtarak geri dönüyordu. Ayakları hayallerini