GİRİŞ
DİKKAT! Kan, ölüm, şiddet gibi tetikleyici unsurlar olacağından dolayı kitap +18 derecelendirmesindedir.
***
"Kaçıyor, yakalayın!"
Bu cümleyi işittiğimde, üç yıldır tutsak edildiğim cehennemden kaçmaya çalışıyordum. Hayatta kalma içgüdüsü bedenimde geçici bir kuvvet yaratırken belki de kaçma girişimimi başarıyla sonuçlandıracak en büyük etkendi.
Neler olduğunu anlayacak kadar bile zamana sahip değildim. Köşeyi döndüğümde beni tutsak eden adamla çarpıştım. Zar zor ayakta duran bedenim, çarpışmanın etkisiyle yere düştü. Gözlerimden yaşlar boşalırken artık çektiğim acı fiziksel olmaktan çıkmıştı. Ruhum o kadar sancıyordu ki gözyaşlarım firar ediyordu.
"Rezef," diyerek zar zor adama seslendim. "Yalvarıyorum artık bırak beni."
Yalvarmaktan başka bir şansım yoktu çünkü karşımdaki kişiye karşı kazanmamın hiçbir yolu yoktu. Ben sıradan bir insandım. Karşımdaki tanrısal varlığa karşı nasıl bir şansım olabilirdi?
Rezef, bir adım yana açıldı. Perişan halde hareketlerini izlerken geçmem için izin verdiğini anlamam birkaç saniyemi aldı. Belki de son şansım olacağını fark ederek ayağa kalktım ve yanından geçip koşmaya devam ettim. Hayatta kalmak zorundaydım.
Demir kapıları tek bir hamleyle açarak kendimi binadan dışarıya attım. Arkamdan beni yakalamak üzere koşan insanların seslerini duyduğumda vakit kaybetmeden koşmaya devam ettim. Canım pahasına koştuğum için durmak gibi bir lüksüm yoktu.
Gökyüzü hastalık bulaşmış gibi mor ve mavi renklerindeydi. Güneş hiç olmadığı kadar kırmızıydı. Dünyanın sonu nasıl bir şey diye soracak olursanız bu görüntüyü gösterirdim. Mor gökyüzünün ardından yükselen gök gürültüsü sesleri, havada uçuşan küllerle birlikte nefesimi kesecek kadar şiddetliydi.
Dışarıdaydım. Kendi özgür iradem ile hareket edebiliyordum. Koşmaya devam ettikçe ardımdan yükselen sesler kısılmaya başladı. Arkama bakmaya cesaret ettiğimde düşündüğümden çok daha uzun bir süre koştuğumu fark ettim. Peşimdeki insanları atlatabilmiş miydim?
Hayır, kaçmama izin vermişlerdi. Tedirgin bir şekilde kollarımı kendi bedenime sardım. Herkesi atlatabilirdim ama Rezef'i asla atlatamazdım.
Soluklanmak için bir ağacın kovuğuna tutundum. Kesik kesik nefes alırken muhtemelen bir tuzağın içine yürüdüğümün farkındaydım. Temkinli adımlarla yürümeye devam ettim. Tutsak edildiğim yerden uzaklaştıkça zihnimin derinliklerinden bir sis bulutu yükseliyordu.
Elimle şakaklarıma baskı yaparak gözlerimi kapattım. Zihnimin derinliklerinden yayılan ve algılarımı yavaşça benden alan bu hissi tanıyordum. Bilincim kapanıyordu.
Korku içinde ellerimi saçlarıma geçirdim. "Hayır." Peşimde beni yakalamaya çalışan insanlar vardı. Bilincini kaybedersem bu savaşı da kaybederdim. Dönen dünyaya rağmen birkaç adım atmaya çalıştım. Zihnimin içinde dışarıya çıkmak için mücadele eden o dürtüyü hissedebiliyordum. Dengemi kaybederek dizlerimin üzerine düştüm. "HAYIR!"
Yıllar sonra ilk kez başarılı bir kaçma girişiminde bulunmuştum. Bu kadar ilerlemişken başa dönemezdim. Zihnim beni ruhumdan bile büyük bir karanlığa gömerken, dudaklarımdan son bir hıçkırık duyuldu.
***
Gözlerimi bir kez daha açtığımda çamurlaşmış toprak zeminde yatıyordum. Kaybettiğim bütün enerji hızlı