2Beğeni
13Okunma
2
Bölüm
1,662Kelime
8 dkSüre
28.08.2025Tarih
Belle için resim yalnızca bir tutku değil, nefes almak kadar gerekliydi.
Ama bir gün, tablolarına ve rüyalarına sızan silik bir yüz, hayatını bambaşka bir yöne sürükledi.
Gerçek ile hayal arasındaki çizgi inceldikçe, Belle kendini gizemli bir adamın sesinde kaybolurken bulur.
Peki, bu yüz gerçekten var mı, yoksa zihninin ona oynadığı bir oyun mu?
‘Pentür’ — Bir resmin tuvali aşarak kalbe dokunduğu, aşk ve gizemin iç içe geçtiği bir hikâye”
1.Bölüm
Kasvetli bir havada, piyanonun tatlı tınısı eşliğinde kendimi tamamen çizime kaptırmış, yanı başımda çalan alarmın sesiyle irkilmiştim. Bir süredir Narkolepsi (uyku hastalığı) tedavisi görüyordum doktorumun bana yazdığı ilaçları kullanıyordum. ilaçlar gün içerisinde uyumamamı sağlıyordu. Ah inanın bana çok nadir bir hastalıktır. Bir şeyler atıştırıp ilacımı içtikten sonra teslim etmem gereken tabloyu paketlemeye başladım. Sipariş üzerine çalışmalar yapıyordum ve bu benim en sevdiğim işti. Hayalimdeki işi gerçekleştiriyor olmak en büyük şansımdı bana kalırsa. İnsanlar beni dışarıdan çok soğuk görüyor, tanıdıklarında ise ne kadar yanıldıklarını anlıyorlardı. Hayatım başlı başına sıradandı ta ki hastalığa kadar. Üniversitenin son yılında belirtileri başlamıştı. Olur olmadık anlarda uykuya dalıyordum. Teyzem Gloria'nın daha fazla ısrarlarına dayanamamış, soluğu hastanede almıştım. Aradan bir yıl geçti ve işte, buradayım. Üzerimi değiştirmek için yatak odama giderken bir anı hatırladım. Daha doğrusu bir rüya. Çok fazla bir şey değildi ama nadir rüya gördüğümden tekrar tekrar hatırlamaya çalışmak hoşuma gidiyordu. Tok ve kalın sesli bir erkeğin bana seslenişi... Düşüncelerden kurtulup dolabımdan bir sweatshirt ve tayt aldım. Saçlarımın uzun oluşu bazen zorlasa da hoşnuttum. İnce kabanımı da üzerime geçirdiğime göre hazırdım. Kasım ayının ortalarındaydık, kış geldiğini çok güzel belli ediyordu. Kesinlikle ilkbahar ve sonbahar benim favori iklimlerimdi. Kulaklıklarımı takıp tabloyu elime aldım. Hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra kapıya doğru ilerledim. Yağmurun çiselemeye başlamasıyla insanlar adımlarını hızlandırırken, ben aksine yavaşlatmıştım. Yağmur sonrası oluşan toprak kokusu huzurun tanımı olabilirdi bence. On dakikalık yürüyüşün ardından Bayan Chester'ın evine varmıştım. Kendisini kültür ve sanat kulübünde tanıdım. Çok bakımlı ve enerjik bir kadındı. Bazen hal ve hareketlerini insanlar garipsese de alışmışlardı. Elimdeki tabloyu beğeneceğini umarak zilini çaldım. Çok geçmeden kapı açıldı.
"Ah! Hoş geldin tatlım, lütfen içeri geç ve rahatına bak. Ben hemen geliyorum."
Bir şey dememe fırsat vermeden ortadan kaybolmuştu. Bayan Chester benden bir tablo yapmamı istemişti. Tasviri ne kadar tuhaf olsa da onu kıramamış, istediği gibi bir eser ortaya çıkartmaya çalışmıştım. Bu sayede ilk kez evine gelmiş oldum ve ortalığı incelemeye başladım. Evin dışı her ne kadar modern olsa da içerisi daha çok antika ve eski tarzda eşyalarla doluydu. Sanırım geçmişin izlerini silmek istememişti. İlgimi çeken şey konsolun üzerinde duran fotoğraf oldu. Bayan Chester ve yanındaki yakışıklı adam... Ne kadar da mutlu ve güzel görünüyordu.
"Robert..." arkamdan gelen sesle irkilmiştim.
"Özür dilerim Bayan Chester ben sadece, ne kadar da güzel ve mutlusunuz." Buruk bir tebessümün ardından elindeki tepsiyi masaya bırakmıştı. Yanıma doğru geldi ve fotoğrafı alıp özlemle adamın yüzünü sevdi.
"Robert benim biricik eşim. O itfaiye eriydi. Bir gün bir fabrikada büyük bir