Bismillahirrahmanirrahim
Rabbi, yessir ve lâ tuassir. Rabbi, temmim bi'l-hayr
Allah'ım, çıktığım bu yolda bana bol başarı ve ilham nasip eyle.
Her yeni işe adım attığımda bu duayı ederim. Bu sefer de kitap yazmaya karar verdim ve bu yolculukta benim için her şeyin hayırlı olmasını diliyorum.
Oldukça heyecanlıyım; yıllarca aklımda dönüp duran kurguyu yazmaya cesaret etmek benim için zorlayıcıydı çünkü "ya beklentiyi karşılamazsa" endişesini taşıyordum. Ardından bir X hesabı açtım, oradaki yazarları gözlemledim. Onların azmi beni de cesaretlendirdi. Sonuç olarak, burada olmam onların azminin bana kattığı güç sayesinde gerçekleşti.
İlk kitabım olduğu için pürüzler ve yazım hataları olabilir. Hatalarımı ve yanlışlarımı saygı çerçevesinde benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Bu satıra başlangıç tarihinizi yazabilirsiniz.
Satır arası yorumlar yapmayı unutmayalım.
X'de #DuvarlarınArdında hashtagi ile atılan tüm tweetleri paylaşacağım.
Genel hatırlatmaları da yaptığıma göre, kemerlerinizi sıkı bağlayın; başlıyoruz.
***
DUVARLARIN ARDINDA
1. BÖLÜM : MASKENİN ARDINDAKİ YARALAR
Sabahın ilk ışıkları odamı aydınlatırken uykusuz geçen bir gecenin ardından gözlerimi araladım.
İstanbul'un keskin soğuk sabahları...
Her zamanki gibi kentin karmaşası erkenden başlarken ben yatağımdan kalkmaya bile yeltenmemiştim. Dışarıdaki hayat hızla akıp gidiyordu ama ben duruyordum.
Kimilerine göre hayat devam ediyor olabilirdi ama benim için sanki zaman çok önceden durmuştu. Her adımda içimde bir boşluk, her nefes alışımda bir eksiklik hissediyordum.
Oysa herkesin bildiği bir şey vardı: Aslı her zaman güçlüdür. Ancak güçlü olmak bazen en büyük zayıflığı gizlemekten başka bir şey değildir. Yıllar önce öğrendim bunu.
Kimseyi yanıma yaklaştırmamak, kimseye güvenmemek, aldığım en doğru kararlardan biri oldu. Çünkü insanlara güvenmek, en büyük yaraların kapısını aralamak demekti. Ve ben bir daha o kapıyı açmaya niyetli değildim.
Yataktan kalkıp lavaboya gitmek için kolumu uzattım ve yorganı yavaşça üzerimden attım. Lavaboya doğru ilerlediğimde fayansların serinliğini ayaklarım altında hissetmemle kendime geldim.
Aynadaki yansımam bana yorgun bir gülümsemeyle karşılık vermişti. Musluğu açıp avuçlarımın arasına akan suyu yüzüme doğru çarptım. Suyun serinliği tenimi serinletmişti ama içimdeki ateşi söndürmeye yetmiyordu.
Dışarıdan bakıldığında her şey yolundaymış gibi görünüyordu; başarılı bir avukat, kendi ayakları üzerinde duran bir kadındım ama içimde bir çocuk vardı, kaybolmuş ve kırılmış. Tüm bu başarıların ardında kimsenin bilmediği bir boşluk vardı.
Yatak odama yeniden döndüğümde dolabımın karşısına geçtim. Bugün ne giyecektim? Siyah takım elbise mi, yoksa daha soft bir renk mi?
Aynada kendimi incelerken bir an için gülümsedim. Dışarıdaki ben, güçlü ve başarılı bir kadındı fakat içimdeki gerçek öyle değildi. Dolaptan siyah takım elbisemi alırken içimdeki boşluğa bir kez daha odaklandım.
Her gün kıyafetlerimi özenle seçer, saçlarımı kusursuz bir şekilde toplar, en mükemmel halimle dışarı çıkardım. Çünkü insanlar mükemmeli görmeyi severdi. Kusursuzsan sorunsuz olduğunu düşünürlerdi. Oysa içimde