Öncelikle hoş geldiniz. Umarım ki yazdığım bu satırları okurken keyif alırsınız. Yazdıklarım kimlerin karşısına çıkar, kimin ilgisini çeker bilmiyorum ama umuyorum ki burayı birlikte büyütürken öcüyü birlikte tanırız:)
İyi okumalar...
🍎🍎🍎
O gün yeryüzünü baştan sona bembeyaz bir örtü gibi kaplayan kar, fırtınayla birlikte havada uğuldayarak savruluyordu. Sokaklar terk edilmiş, sessizlik her yanı sararken insanların dondurucu hava karşısında evlerine çekilmekten başka şansı yoktu. Herkes sıcak yuvalarında huzur içinde vakit geçirirken, Kray ailesi bu durumun dışındaydı. Evin bahçesinde Mona ve Aren, devasa ve kusursuz bir kardan adam yapabilmek için üstün bir çaba sarf ediyordu. Siyan ise evin taş duvarına yaslanmış, çocuklarının bu çabasını gülümseyerek izliyordu. Küçücüklerdi ve kendilerinden daha büyük bir kardan adam yapmaya çalışmaları oldukça eğlenceliydi. Mona işi epey ciddiye alıyordu; kardeşi Aren ise ablasının titizliğini hiç umursamıyor, onunla uğraşmaktan geri durmuyordu. Bu yaramazca davranışlar Mona'nın sinirlenmesi için yeterliydi. Ona bağırıyor, durması için ikazda bulunuyor ve hatta çocuksu bir öfkeyle itekliyordu. Fakat nafile. Aren, Anne babasının sözüne bile aldırış etmeyecek kadar yaramaz bir çocuktu. Onun üzerinde otorite kurmak epey zordu. Öyle ki soğuğa bile meydan okuyabiliyordu. Alnına kadar inen yeşil beresi, boynundan sarkan aynı tonlardaki atkısı ve her an elinden çıkabilecek olan eldivenleriyle birlikte oldukça savruk görünüyordu. Dondurucu soğuğa rağmen kar beyazı montunun fermuarını açık bırakmış, postallarından birinin fermuarı yarıya kadar inmişti. Soğuktan beyaz teni kızarmış, yanakları al al olmuştu. Mona ise kardeşine nazaran çok daha derli toplu görünüyordu. Uzun ve sarı saçlarını iki örgü yapmış, mavi beresini başına geçirmişti. Üstelik atkı ve eldivenlerini de aynı renk seçmişti. Annesi, bu tonun mavi gözlerini daha belirgin hale getirdiğini söylerdi hep. Narin yapısıyla soğuğa dayanıklı biri olmayan Mona, beyaz montunun fermuarını sonuna kadar çekmişti. Zira üşümekten hep nefret etmişti.
Siyan, kapının önünde daha fazla beklemenin gereksiz olduğunu düşünerek çocuklarının yanına doğru yürüdü. Bahçenin ortasındaki kardan adam olmaya uzak kar kütlesinin ucunda durup hafifçe gülüp ellerini siyah, kumaş pantolonun cebine sokarak onlara sordu: "Yardım lazım mı?" Kısacık kumral saçlarını soğuktan korumak için bile şapka takma zahmetine girmemişti. İçinde beyaz, normalde giydiğinin aksine boğazlı bir kazak ve kazağın üzerinde kaşe uzun bir palto vardı. Siyan hep resmi kıyafetler giyerdi. Kravatını takmaktan ise geri durmazdı. Lakin o kendisini bu denli resmi gösterecek olan parçaları kendine göre uyarlardı. Mesela kravatı hep olurdu ama onu sıkıca bağlamazdı, omuzlarından sarkardı ve gömleğinin üst iki düğmesi mutlaka açık olup ona serseri bir hava katardı. Paltosunu üzerinden hiç eksik etmezdi zira beyaz gömleği kana bulandığında bunu saklamak kolay olurdu.
Yeşil gözleri iki çocuğu arasında