*KIRIK İNCİ*
Bazı anların hep rüya olmasını isteyen insanlar olur. Bu hiç değişmez çünkü yaşanan anların kötülüğü buna nedendir. Ben İnci. Anne babamın ölmesini ve hatta buna çıkan yangının neden olduğunu yedi yaşına geldiğimde öğrendim. O zamana kadar amcamı ve yengemi anne babam zannediyordum. Kimse de aklım erdiğinden itibaren bunun olduğunu söylememişti.
Hem de yaşadığım evin az ilerisinde artık bir harabeden döküntüden farksız olan o yıkıntının, beni hayata getiren anneme ve buna neden olan babama mezar olduğunu bilmeden kıyında köşesinde oyun oynadığım anlarda bile. Sonra bir akşam baba bildiğim amcam beni karşısına aldı ve “Sen aslında bizim kızımız değil yeğenimizsin. Abimin çocuğusun. O yanında oynadığı yıkıntı ev sizin evinizdi. Sen üç yaşındaydın. Dinçer ile oynamak isteyip bizde kaldığın bir akşam evde yangın çıktı ve anne baban öldü.” Dedi. Daha yedi yaşındaki bir çocuğa ölümü böyle anlatmak üstüne aslında anne babası olmadığını söylemek onun için de zor olmadıydı diye düşünsem de yüzündeki umursamaz ifadeyi hala hatırlıyordum.
“Kemikleri bile küle dönmüştü o yüzden mezarları dahi yok. Seni kızımız gibi büyütüyoruz. Dinçer’den ayırmıyoruz ama senin de bize yardım etmen lazım. Yengen yoruluyor ona ev işinde ahırda yardım et. Yani İnci sana harcadığımız emeğin karşılığını ver kızım.”
Karşılık vermek. Zihniyet galiba tam da burada devreye giriyordu. Amcama göre her şeyin bir karşılığı vardı. Bana bakmalarının karşılığı da benim onlara her konuda hizmet etmemdi. Böyle başladı zaten her şey ve ben yedi yaşından itibaren okuldan geldiğim her an artık yenge demek zorunda kaldığım kadına yardım etmeyebaşladım. Anne dememe o andan sonra kızmaya başlamıştı. Tavırları değişmiş bazı şeyleri mecbur olduğumu kafama vura vura öğretmişti. Dinçer abi benden iki yaş oğluydu. Bir de ben sekiz yaşına girdiğimde kızı olmuştu. Neşe. Çocuk halimleNeşe’ye de bakıyor altını almaya çalışıyor ağlamasın diye çoğu gece beşiğinin baş ucunda uyuya kalıyordum.
O zamanlar kimse bu çocuğun içindeki yara nedir? Ailesini öğrendir ne hisseder dememişti. Hoş hala diyen yoktu. Biraz tombul bir kızken günden güne erimeye başlamış on yaşına geldiğimde yaşıtlarımın sıska ismini taktığı bir çocuk olmuştum. Kilolu halimle dombili derlerdi. Zayıfladığımda bunun geçeceğini düşünsem de çocuklar acımazsızdı. Köyün çocuklar okulda benim hakkımda konuşurken sıska aşağı sıska yukarıder hatta alay ederken ana babasız kız kendi de ölüyor diye ileri giderlerdi.
Zaman geçti. On beş yaşıma vardığımda ilk kez adet nedir nasıl olunur öğrenmiştim. Yengeme söylediğimde kaşlarını çatmış ardından ne yapmam gerektiğini üstün körü anlatmış ve beni yaşadığım yeni ve garip durumla baş başabırakmıştı. Halbuki yanımda