1-
Urfa
Urfanın en sıcak olduğu yaz günlerindendi. Urfanın toprak zengini ve fabrikatör Davut Karasur’un en yoğun çalıştığı dönemdi.
İki oğluyla birlikte işe güce ancak yetişebiliyordu. Bugüne kadar edindiği her kuruşu evlatlarına, torunlarına miras bırakacağını bilerek daha büyük özveri ile çalışıyordu.
Awir Karasur ve Samet Karasur. Farklı annelerden olan iki oğlu da yurt dışında master yapmış deyim yerindeyse artık evlenecek yaşa gelmişlerdi. Samet daha büyük olduğu için ilk başta Samet’i kendi ailesine denk düşen bir ailenin kızıyla evlendirmeye karar verdi. Sonraki yaza ise Awir’e de uygun birini bulup evlendirecekti.
Awir Almanyadan iki ay önce dönmüş daha 25 yaşındaydı. Koskoca araziler, fabrikalar, oto galeriler ile nasıl uğraşacağını bilmezken bir anda kendini işin gücün arasında buldu.
Gününü güzel eden ise Karasur Konağının imkanları değildi. Adını dahi hatırlamadığı bir hizmetçinin kızını gördüğü ilk andan beri aklından çıkaramıyordu. Onu her gördüğünde göz göze geliyorlardı. Ancak yanında hep birileri olduğu için konuşmaya çekinmişti.
Araziden döndüğü bir akşam vakti o kızı arka bahçede ağaçlardan meyve toplarken gördü. Alel acele aşağı indi.
Genç kızın omzuna dokunup “Hey,” diye seslendi.
Genç kız korkarak başını çevirdi. “Ne oldu ağam?” diye sordu merakla. Gülfem, karşısındaki karizmatik genç adama hülyalı bakışlar atmaktan kendini alıkoyamıyordu. Awir ağa geldiğinden beri Urfa kızlarının gündemi olmuştu. Her kız gibi o da onun cazibesine kapılmıştı. Onu her gördüğünde yüreği sıkışmış, gözlerini ondan alamamıştı.
Awir kıza dikkatle baktı. Cennetten çıkmış gibi duru bir güzelliğe sahipti. Güneşin altında yanmış teni bile güzelliğine zarar verememişti.
“Adın ne?”
“Gülfem.”
“Bu konakta çalışıyor musun?”
“Evet ağam, annemle burada hizmet ederiz. Bir isteğiniz varsa yapayım.”
Awir gülden güzel kadının dudaklarına kilitlenip kalmıştı. O an daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapma isteğine yenik düştü.
Genç kızın omuzlarından kavrayıp dudaklarına öpücük kondurdu. Gülfem’in elindeki sepet düşerken çıkan gürültü ile gül dudaklardan ayrılıp “Ben de Awir. Senin evleneceğin adam,” diyerek kendini tanıtmıştı.
Gülfem şaşırıp kalmış halde elini dudaklarına götürdü. İlk kez tenine erkek teni değmiş, ilk kez dudağından öpülmüştü. Ya kalbi niye hızlanmıştı? Öptüğü için kızması gerekirken yanakları al al olmuş ne diyeceğini şaşırmıştı.
“Tövbe de, Davut ağa beni Urfadan sürer,” demişti korku dolu bir sesle.
“Seni gördüğümden beri rüyalarımdan çıkmıyorsun. Babam ne yaparsa yapsın, sen benim olacaksın gül güzelim.”
Gülfem genç adamdan etkilendiğini inkar etmiyordu. İçinde güller filizlendi. Gül güzelim dediği anda…
“Böyle konuşmayın ağam, utanıyorum.”
“Utanma. Bana içindekileri söyle. Sen de beni istiyor musun?” diye sordu. Gülfem iyice kızardı. Ne denirdi böyle bir soruya. Awir ağayı istemeyen kız mı vardı koca Urfada. Ama öyle açık açık da denilmezdi ki istiyorum diye.
Awir genç kızdan cevap alamayınca etrafı kolaçan etti. Sonra onu ağaçla arasında sıkıştırdı. Boynuna