Herkese merhabalar ❤️ Keyifli okumalar dilerim. Yorum ve Oylarda buluşalım mı?
Bu hikaye;
Dark, etik dışı haraketler içerecektir. Yetişkin içerik olacaktır.
🎶Müzik Listesi🎶
Patrick Watson - Je te laisserai des mots.
David Kushner- Daylight
"Ve ben her başlangıcın, bir son olduğunu bilmiyordum."
Kasım 2019
Bilinmeyen Adam
Sokak, gri bulutların altında ağır ağır nefes alıyordu.
Yağmurun ilk damlaları, şehrin kirini temizlemek ister gibi asfalta düştü.
Genç adam, kaldırımın köşesinde, elleri montunun ceplerinde bekliyordu. Gözleri, karşıdaki plazanın en yüksek katında bir noktaya çivilenmişti. Ne yoldan geçenleri fark ediyordu, ne de yüzüne düşen soğuk damlaları.
Elindeki sigara yarıya inmişti. Dudaklarına götürdü, derin bir nefes çekti. Nikotin, boğazını yakarak ciğerlerine indi. Duman, ağzından ağır ağır çıkarken havada şekilsiz bir hayalet gibi dağıldı.
Yanında, sessizce duran bir adam vardı. Dostu, yıllardır tanıdığı, en çok da güvenebildiği tek kişi.
Genç adam, gözlerini binadan ayırmadan konuştu, "Görüyorsun değil mi? Betonarme gibi duruyor ama çoğu kişinin mezarı burası."
Sesi pusluydu, içinde bastırılmış bir fırtına taşıyordu. Arkadaşı, cevap vermedi. Omzuna hafifçe dokundu, bu temasla "Buradayım" demek yetti ona.
Dakikalarca konuşmadan durdular. Yalnızca yağmurun şıpırtısı ve uzaktan gelen uğultular vardı. Ardından, aynı anda sigaralarını yere attılar. İzmaritler, plazanın kapısının önünde kızıl birer nokta gibi parladı.
Genç adam, o küçücük közün binayı baştan aşağı yakmasını istercesine baktı.
O küçücük umuda ihtiyacı vardı. Çünkü umut, kalbindeki intikam ateşini harlıyordu. Umut, onu diri tutuyordu. Öfkesi dinmeden, yarası kabuk bağlamadan yaşamasına sebep oluyordu.
Başını hafifçe eğip fısıldadı:
"Gitme vakti. Yolumuz uzun."
Yol uzun olacaktı.
Duraklar vardı, borçlar vardı, kapanmamış hesaplar vardı. Ve hepsinin sonunda, terazinin dengesi yeniden kurulacaktı. Çünkü bazı hesaplar, yalnızca kanla ve külle kapanır. Ve o gün geldiğinde, "Balans" bozulmayacak...
Dengeyi onlar kuracaktı.
Arya CANDEMİR
Günümüz
İkinci kez etrafımda döndüğümde, ayak bileğimdeki kas gerildi, denge noktam kaydı ve müziğin ritmini kaçırdım. Melodi hâlâ salonda akıyordu ama ben, hırsla yere bıraktım kendimi.
Avuçlarım soğuk zemine değdiğinde, nefesim boğazıma takıldı; ciğerlerime hızla hava çektim, ama yetmedi.
Bazen, tüm gücümle yapmaya çalıştığım hareketler, en zayıf anıma dönüşüyordu. Öyle anlarda, sahne ışıklarının altında nasıl göründüğünü değil, içeriden parçalanan gururumu hissediyordum.
Alnımdan, yağmur misali yere damlayan ter, bu çalışmanın hakkıydı. Her damla, aylarca süren çabanın sessiz bir ispatıydı. Ayağa kalkmalı, yeniden denemeliydim. Ama bacaklarımda hâlâ az önceki dönüşün ağırlığı vardı.
Hırsım, yorgunluğumun üzerine ince bir perde gibi serilmişti; bu yüzden bırakmak gibi bir seçeneğim yoktu.
Aynaya baktığımda, yüzümdeki keskin hatlara sinmiş kararlılığı gördüm.
Gözbebeklerim, başrol için atılan tüm adımların yansımasıydı. Omuzlarım hafifçe kalkmış, çenem azıcık öne çıkmıştı — savaşmaya hazır bir balerinin duruşu.
Tam o sırada kapıdan