Kitaplar Özellikler İletişim İndir
BEN ANNEMİN YARASIYIM
Dram

BEN ANNEMİN YARASIYIM

97Beğeni
576Okunma
14 Bölüm
14,216Kelime
1 saat 11 dkSüre
01.10.2025Tarih
Bir anne ve kızın hırslarla dolu hayatını okuyacağınız bu satırlarda, herkes kendinden bir şeyler mutlaka bulacaktır.
Hafta da bir yeni bölüm ekleyerek devam edeceğim. Beğenilerinizi lütfen eksik etmeyin.
Keyifli okumalar

Doğum

DOĞUM

                        

Bir kere etiketledin mi kendini, sittin sene değiştiremezsin. Bunu öğrendiğinde artık değişmek için çok geçti. Çoktan acımasızca etiketlemişti kendini.

O dimdik, sivri duruşunun altında sadece kendi bildiği etiketler doluydu; kimsenin fark etmediğini düşündüğü o etiketler… İlk defa gireceği ortamlar huzursuz ederdi onu. Bilmezdi neyle karşılaşacağını. Bilinmezlikler korkuturdu. Hiçbir şeye hazırlıksız yakalanmak istemezdi; kontrolü kaybetmek güvensiz hissettirirdi kendisini.

Ne zaman başlamıştı bu korkular? Neydi onu bu noktaya getiren şey?

3 Aralık 1988.

Her şey o gün başlamıştı. Öyle acelesi vardı ki hastaneye gitmeyi bile bekleyememişti. Odun ateşinin ısıttığı odada masmavi açmıştı gözlerini dünyaya. Bir gün “keşke doğmasaydım” diyeceğinden habersiz…

Annesi de o ayda doğmuştu. Kızına geçmesinden korktuğu kaderinin başlangıçları bile benzerdi. Ama biliyordu; o mavi gözler hırs doluydu.

İlk defa kucağına aldığında anlamıştı farklı bir bakışı olduğunu.

“Ben geldim anne, artık her şey değişecek.” der gibi bakıyordu Mavi.

Adını gözlerinden almıştı; masmavi gökyüzü gibi parlıyordu. Evin loş ışığına, kırık döküklüğüne inat ışık saçıyordu sanki. Tanıdık bir şeyler vardı o gözlerde. Gevher’in kara gözlerindeki hırs, minicik kızının gözlerinde de vardı. Bir titreme hissetti Gevher,

“Üşüyorum.” dedi.

Abdullah aceleyle geldi karısının yanına, solmuş bir battaniyeyi örttü üzerine. Minik kızını kucağına aldı. Kendine benzetmişti; akça pakçaydı yüzü, sanki yanaklarına pembe allık sürmüş gibiydi. Kokladı Mavi’yi. Bu benzerlikten hiç bahsetmedi Gevher’e; bundan hoşlanmayacağını biliyordu. Beğenmezdi Gevher onu, kendine denk görmezdi. Abdullah bunu fark ederdi ama kendine bile itiraf etmek istemezdi. İçten içe üzülse de yine de gönül koymazdı karısına.

İlk gördüğünde sevmişti Gevher’i. Yüreği pır pır etmişti. Koşa koşa gitmişti babasına. Babası pek hoşlanmamıştı bu durumdan ama biricik oğlunu da üzmek istememişti.

“Sadece… vermeyebilirler oğlum, çok da ümitlenme.” diyebilmişti.

Açgözlüydü Gevher’in annesi. Kimseyle ahbap olmazdı.

“Misafir nedir? Milletin açını mı doyuracağım? Gelmesin kimse evime!” der dururdu.

Kendisi de kimsenin evine gitmezdi.

Çekinerek haber göndermişlerdi Fatma Kadın’la:

“Hayırlı bir iş için gelmek istiyoruz.”

Cevap hemen gelmişti:

“Ceplerinde verecek altınları varsa buyursun gelsinler.”

On altındı kızının ederi. On küçük altın.

Gevher’in gözü yükseklerdeydi ama buradan hayalini kurduğu koca adayının çıkmayacağını bilirdi. İlk bakışta anlamıştı Abdullah’ın hayranlıkla bakan gözlerinden sevgi dolu kalbini.

Hele şuradan bir kurtulayım, gerisi şimdilik önemli değil. diye düşünmüştü.

Çok aman aman bir güzelliği yoktu aslında ama kendini çok beğenirdi.

“Dal gibi boyum, kuğu gibi boynum yeter.” derdi köydeki kısa boylu kızlara.

Aynanın karşısına geçer, hayalinde Abdullah’ı getirirdi yanına. Siniri bozulur, sakallarına gıcık olurdu. Ama çok da takılmazdı; hemen silkelenir, dağıtırdı bu düşünceleri.

O gece bunları neden düşündüğünü bilmiyordu ama içini tanıdık bir sıkıntı kaplamıştı. Abdullah’ı aynada yanında hayal ettiğinde de aynı sıkıntı çökerdi içini. Asla

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play