Yetimhaneye getirildiğinde henüz 8 yaşındaydı. Yeni bir yük binmişti küçücük omuzlarına. O yaştan itibaren çocukluk dediğimiz evre Murat için erkenden sona ermişti. Şehre uzak, taş duvarları soğuk bir yere geldiğinde gözleri dolu dolu ve boş bakıyordu. Arkasında bırakmaya çalıştığı acının silueti gözlerinin önünden hiç gitmiyordu. Murat için her şey bir anda değişmişti. Tüm sevdiklerini ve yuvasını geride bırakıp bambaşka bir yerde yeni bir hayat yaşaması istenmişti ondan. Ona hiç sorulmamıştı. O andan itibaren Murat’ın kalbinde yalnızlık ve terk edilmişlik duygularından başka hiçbir şey yoktu. Her yeni gelen çocuk gibi içine kapanmış ve sessizliğe bürünmüştü. Burada kalan diğer çocuklar bu duruma alışıktı. O yüzden de yeni gelen çocuğa kimse dokunmaz, o konuşana kadar kimse onu zorlamazdı.
Murat’ın acısı derindi. Annesini o kadar seviyor ve özlüyordu ki, bu özlemin yerini dolduracak ne bir oyun ne de bir eşya vardı. Yaşıtları dışarıda aileleriyle mutlu mesut yaşarken, o annesinin sıcak kucaklamasını, gülüşünü ve her gece sessizce söylediği o şarkıyı aramaya devam etti. Her gün, duvarların zapt edemediği soğuğu bedeninde daha çok hissetti. Annesinin kucağını ve kokusunu hayal ederek güçlükle uyuyabiliyordu.Günler geride kaldıkça acılara da alışmıştı küçük Murat. Alışmaktan başka çaresi var mıydı? Onun nazını çekecek bir ailesi yoktu artık ve alışmaya mecburdu. Murat kendi haline üzülürken diğer çocukları izledi. Onların da Murat’tan pek bir farkı yoktu. Kimisi annesinin kokusunu hiç duyamamıştı bile. Kimisine ise ailesinden uzaklaşması kurtuluş olmuştu.Murat bu sessizliğe ve yalnızlığa daha fazla dayanamadı. Birileriyle dertleşmek ve konuşmak istiyordu. Birinin yanında olması bile onun acılarını hafifletirmiş gibi geliyordu. Karşısında sırtını ağaca yaslamış, kafasını geriye atmış, gökyüzünü izleyen çocuğa baktı bir süre. Nedense ona içi ısınmıştı. Yanına gidip oturmak istedi. Tüm cesaretini topladı. En fazla ne olabilirdi ki?Ateş, her zaman sert bakışlarıyla tanınan ama içsel olarak yumuşak bir kalbi olan bir çocuktu. Mardin’den İstanbul’a özel olarak getirilmişti. Ailesinin sevgi dolu küçük dünyası bir gün kan davası yüzünden yerle bir olmuştu. Evinin yanmış duvarlarının kapkara izleri, eski mutluluğundan geriye kalan tek iz gibiydi.Evlerine yapılan kundaklamadan sadece kendisi sağ çıkmış ve tüm acılar küçücük yüreğine ağır bir yük olmuştu. Düşmanın bile mert olanı gerekirdi insana. Tüm aileyi cayır cayır yakacak nefret, hangi kalpte yaşayabilirdi ki? Ama olmuştu. Nefretleri ve intikam duyguları gözlerini kör etmiş, çocuk demeden kadın demeden tüm aileyi yok etmişlerdi.Ateş yetimhaneye geldiğinde 9 yaşındaydı. Güvenliğini sağlayacak hiçbir şeyi yoktu. Sığınağı, huzuru, en önemlisi bir ailesi yoktu. Kanlıları onu öldü bilmişlerdi. Bu sayede nefes alabiliyordu. Eğer yaşadığını bilseler çocuk demez, onu da öldürmekten çekinmezlerdi. Bu yüzden