ELA KARAHAN
Dipsiz bir ormanın kalbinde , geceyle örtülmüş karanlıkta , sırtım sert bir tahta sandalyeye yaslanmıştı . Ellerim ve kollarım , her hareketimde bileklerimi daha derinden kesen kalın halatlarla sıkıca bağlanmıştı ; kaçış imkânsızdı. Çevremde loş ışığın altında parıldayan metal düzenekler vardı . Gergin teller , keskin dişli çarklar , karanlıkta sallanan ağır ağırlıklar . . . En ufak bir nefeste bile üzerime kapanmaya hazır tuzaklardı .
Ormanın içindeki esinti yaprakları uğursuzca titretiyor , gecenin derinliğinde kurt ulumaları yankılanıyor, arada bir kuş kanat çırpışları ürkütücü bir fısıltı gibi kulaklarıma çarpıyordu . Doğa bile sanki bu tutsaklığın bir parçası olmuştu .
Ve burada olmamın sebebi . . . üç ay önce yaşananlardı . O gün atılan tek bir imza , alınan tek bir karar , beni bu karanlığın tam ortasına sürükledi .
Ben kim miyim ? Ben Ela Karahan . DemirAraslan ’ ın, babamın ölmeden hemen önce yazdığı saçma sapan bir vasiyet uğruna zorla evlendiği karısı. O vasiyet . . . yalnızca bir kâğıt parçası değil , hayatımı bir gölgeye zincirleyen lanetti .
Bu benim hikâyem . Bir tutsaklık, bir hesaplaşma . . . Belki de bir kurtuluş hikâyesi . Ama en çok da şu sorunun cevabını arayışım : Bir kere sevdiysen , başka birini sevmeye hakkın var mı ?”