Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Boğazın İki Yalnız Kıyısı
Gençlik

Boğazın İki Yalnız Kıyısı

4Beğeni
36Okunma
40 Bölüm
24,176Kelime
2 saat 1 dkSüre
20.08.2025Tarih
FRAGMAN: Bir Kelebeğin Ömrü Kadar Aşk
Rüzgar, eski bir sandığın tozlu kapağını araladığında, zamanın fısıltısı duyuldu. İçinden çıkan sararmış bir fotoğraf, genç bir kadının hüzünlü gülümsemesini taşıyordu. Gözlerinde, Boğaz'ın derin sularında kaybolmuş bir aşkın yası vardı. Yanında duran yakışıklı adamın bakışlarında ise, sonsuzluğa uzanan bir sevda...
Bu fotoğraf, Asel'in eline geçtiğinde, hayatının rotası beklenmedik bir şekilde değişecekti. Bilmediği bir geçmişin, unutulmuş bir aşkın izleri onu İstanbul'un gizemli sokaklarına sürükleyecekti. Her köşe başında bir sır, her fısıltıda bir ipucu saklıydı.
"Boğazın fısıltısını dinle, Asel," diyordu sandıktan çıkan o tek cümle. Ama bu fısıltı, sadece dalgaların sesi miydi? Yoksa yüzyıllık bir aşkın yankısı mı?
Asel, bu fısıltının peşine düşerken, kendi kalbinin derinliklerinde de bir arayışa girecekti. Kayıp bir aşkın hikayesi, onun kendi geleceğine ışık tutacaktı. Ama bilmediği bir şey vardı: Aşk, bazen bir kelebeğin ömrü kadar kısaydı ve en güzel anılar bile, acı bir vedayla sonlanabilirdi.
İstanbul'un büyülü atmosferinde, geçmişin izlerini sürerken, Asel, aşkın en kırılgan ve en güçlü yanıyla yüzleşecekti. Acı, kayıp, umut ve yeniden doğuş... Hepsi, bu kadim şehrin taşlarına sinmişti.
Peki, Asel, bu yarım kalmış aşkın sırrını çözebilecek miydi? Ve en önemlisi, kendi kalbindeki o derin boşluğu doldurabilecek miydi?
BİRİNCİ BÖLÜM: Sandığın Sırrı ve Bir Şehrin Çağrısı
Asel, dedesinden kalan eski evin tavan arasında, tozlu kutuların arasında kaybolmuştu. Çocukluğunun geçtiği bu ev, şimdi anılarla dolu bir labirent gibiydi. Güneş ışığı, çatının kırık kiremitlerinden süzülerek loş bir aydınlık yaratıyordu. İşte o köşede, diğerlerinden daha eski ve yıpranmış görünen bir sandık ilişti gözüne.
Merakına yenik düşerek sandığın kapağını araladı. İçinden çıkanlar, onu bambaşka bir dünyaya taşıdı. Sararmış mektuplar, solmuş çiçekler, bir zamanlar canlı renklerini taşıyan ipek bir mendil... Ve en altta, sedef kakmalı, zarif bir kutu.
Kutuyu eline aldığında, içini hafif bir ürperti kapladı. Sanki bu kutu, uzun yıllardır saklanan bir sırrı fısıldıyordu. Kapağını yavaşça açtı. İçinde, az önce fragmanda bahsettiğim o hüzünlü gülümsemeli fotoğraf ve arkasında titrek bir el yazısıyla yazılmış o tek cümle vardı: "Boğazın fısıltısını dinle, Asel."
O an, Asel'in hayatı bir dönemece girdi. Bu fotoğraf kimindi? Bu cümle ne anlama geliyordu? Ve neden bu kutu, bunca yıl sonra onun eline geçmişti? İçinde yeşeren yoğun merak duygusu, onu İstanbul'a doğru bir yolculuğa çıkmaya itecekti. Bilmediği bir çağrı, kalbinin derinliklerinden yükseliyordu...

FRAGMAN: Bir Kelebeğin Ömrü Kadar Aşk Rüzgar, eski bir sandığın tozlu kapağını araladığında, zamanın fısıltısı duyuldu. İçinden çıkan sararmış bir fotoğraf, genç bir kadının hüzünlü gülümsemesini taşıyordu. Gözlerinde

Bölüm 1: Sessizliğin Hüznü

Asel için o dönem, hayatının neresinde başladığını tayin etmek güçtü. Sanki ruhunun atlasında işaretlenmemiş bir coğrafyaydı o günler. Önceki o deli dolu, her şeye atılmaya hevesli, sözcükleri bir çağlayan gibi akan Asel silinmişti. Yerine, iç dünyasının labirentlerinde sessizce dolaşan, etrafındaki renkleri ve sesleri uzaktan seyreden bir başka suret belirmişti.

Bu ani sükûnetin ne zaman ruhuna sızdığını, nasıl o canlı enerjisini emdiğini kendisi de bilmiyordu. Bir zamanlar bulunduğu her ortamı neşelendiren, enerjisiyle etrafındakileri de harekete geçiren o ışıltılı genç kadın, şimdi kendi düşüncelerinin derin vadilerinde kaybolmuş, sessiz bir gölge gibiydi. Çevresindeki insanlar, özellikle de yakın arkadaşları, bu gözle görülür değişimi ilk fark edenler olmuşlardı. Gözlerindeki o meraklı, sorgulayan bakışlar, aralarındaki fısıltılar, Asel’in ruhunun aynasında beliren endişeli yansımalardı. "Asel'e neler oldu?" sorusu, görünmez bir bulut gibi onların zihinlerinde asılı kalmıştı.

Oysa Asel de bu sorunun cevabını bilmiyordu. Belki de ruhunun derinliklerinde biriken, uzun süredir bastırdığı yorgunluk nihayet kendini göstermişti. Modern hayatın o amansız koşturmacası, sürekli bir beklentiye yetişme çabası, ruhunu adeta bir girdapta savurmuştu. Belki de her şeyi bir kenara bırakıp, sadece kendi iç sesinin o narin fısıltılarını dinlemek, kalbinin ritmine kulak vermek arzusundaydı. Sessizliğin o dingin ve huzurlu atmosferinde kaybolmak, ruhunu dinlendirmek, belki de en derin özlemi buydu. İçine kapanmanın, düşüncelerinin kıyısında demirlemenin, sadece kendi varlığıyla baş başa kalmanın vakti gelmişti belki de.

Evet, o an gelmişti işte. Tıpkı bir şairin zihnindeki o karmaşık, henüz şekillenmemiş düşüncelerin, ilahi bir ilhamla berraklaşıp anlamlı, ruhu okşayan kelimelere dönüştüğü o sihirli an gibi. Tıpkı kışın o soğuk ve kasvetli günlerinin ardından, baharın müjdesiyle birlikte, toprağın derinliklerinde sabırla bekleyen bir tohumun, en sonunda o muhteşem, rengarenk çiçeğe dönüşerek dünyaya gözlerini açtığı o mucizevi an gibi. Tıpkı zamanın sadık bekçisi olan yelkovanın, bir sonraki saatin dingin başlangıcını işaret eden akrebe usulca yaklaşıp o anı tamamladığı o kesin ve kaçınılmaz an gibi. Asel de o "gibi"lerden biri olmalıydı belki de. Kendi iç dünyasında, farkında bile olmadığı derin bir metamorfoz geçiriyordu, tıpkı doğanın o muhteşem ve döngüsel ritmi gibi.

Gönlünün en derinlerinde, tüm bu belirsizliğe, bu içsel karanlığa rağmen, sönmeyen, inatçı bir umut kıvılcımı parlıyordu. Belki de bu yeni sessizlik, bu içe dönme hali, uzun zamandır ruhunun derinliklerinde aradığı o tarifsiz şeyi bulmasına yardımcı olacaktı. Ta çocukluğundan beri kalbinin bir köşesinde tanımlayamadığı bir özlem, bir arayış vardı. Ne aradığını bilmemek ise ruhunu kemiren, zihnini yoran büyük bir işkenceydi. Sanki sonsuz bir labirentin karanlık, çıkmaz dehlizlerinde el yordamıyla bir çıkış arıyordu. Her yeni dönemeçte bir umut ışığı beliriyor, ancak kısa

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play