Kıdemli Teğmen Dolunay Şehit Er'den...
Yaşamak istemeyeceksiniz...
Hayatınız size bir yaştan sonra zehir olacak ve hayatınız kararacak. Aynı benimki gibi...
Etrafınızı kan ve barut kokusu saracak. Mideniz bulanacak, ama ayakta durmaya çalışacaksınız. Beyniniz uyuşacak, mantığınız susacak. Yalnızca acıyla yanacaksınız. Ölüm gölgesi gibi üzerinize çökerken siz, inatla yaşama tutunmaya çalışacaksınız. Korkusuz olmaya çabalarken içinizdeki çocuk sessizce ağlayacak. Pişman olacaksınız, ama aynı zamanda kendinizle de gurur duyacaksınız.
Hayatınız yanarken tek yapabileceğiniz şey, nefes almak için kendinizi zorlamak olacak.
Aldığınız her nefes ciğerlerinizi yakacak. Sanki her solukta iç organlarınız alev alacak. Ölümün pençesindeyken, hayatın kollarına atılmak isteyeceksiniz. Ama susarsanız suçlu, konuşursanız gamsız sayılacaksınız. Hayatın acı gerçekleri sizi cehenneme sürüklerken, bu dünyada bir cennet aramaya mahkûm olacaksınız.
"Hadi ayağa kalk, Dolunay."
Başımı iki yana salladım. Ses yankılanıyordu zihnimde ama kalkacak hâlim bile kalmamıştı. Daha yeni operasyondan dönmüştüm ve şimdiden yeni bir görev kapıdaydı. Ama bu defa, hepsinden farklıydı. Ruhum bunu kaldırabilir miydi, bilmiyordum.
"Koç, kalk hadi!"
Başımı kaldırdım. Ter, saçlarımdan süzülerek kendime çekerek kırdığım dizimin üstüne düştü.
"Kabul edersem, siz ne olacaksınız?"
Göğsüm düzensiz nefeslerle inip kalkıyordu. Başımı tekrar eğdim. Çetin yanıma çömeldi, benim gibi sırtını duvara yasladı.
"İdare ederiz be komutanım, ilk sizsiz kalışımız değil."
Başımı iki yana salladım.
"Ölmek umurumda değil… Ama intikam için çok erken."
"Hâlâ bekliyor musunuz?" diye sordu Kaya, gözlerindeki sorgulayıcı ifadeyle.
Başımı onaylarcasına salladım.
"Babamın şehadetinde bir kayıp asker var. O askeri bulmam gerek. Kolay ölemem, anladın mı?"
"Ya o da şehit olduysa? Yirmi beş yıl önceki bir olayı araştırmak sizce de saçma değil mi?"
Kaşımı kaldırarak Kaya’ya baktım.
"Ölümle senet imzalayarak gittiğim görevler saçma değil de, babamın şehadetini araştırmam mı saçma? Yirmi beş yıldır bir yalan üzerine kurulmuş hayatım mı saçma?!"
Öfkeyle ayağa kalktım.
"Tuttu bunun Karadeniz damarı!" diye söylendi Ata, alaycı bir gülümsemeyle.
Sinirle silah odasına yöneldim, ama kapıya varmadan Sungur aniden kolumu tuttu. Alev saçan gözlerimi önce kolumda ki eline ardından yüzüne çevirdim. Endişeli bir yüz ifadesi vardı...
"Komutanım, olmaz böyle. Davamız ortak bizim. Sizin o göreve seçilmenizin nedenleri ortada. Bizim dağda geçirdiğimiz hayatın yarısını siz omuzlarınıza bu yaşta almışsınız, bunun farkına varın."
Sinirle güldükten sonra başımı sağa yatırıp kaldırdım. Sınanıyordum sanırım bu gün!
"Ben bunun farkına sizin time tim komutanı olarak seçildiğimde vardım, Sungur. Benim bu mesleği seçmeme neden olan şey, önüme durmadan engel konulması. Anlamıyorsunuz ama önüme engel koydukça tek hedefim o engeli yok etmek oluyor. Bak, bu işte bir iş var. Babamın dosyasını açtırmadıysa o adam, bilmediğim bir şey daha var demektir. Bana verilen dosyada ‘çatışma sonucu şehit oldu’ yazıyor. Ama o adamın belgesinde ‘patlama’ diyor!"
Sungur, kolumu bıraktı ve sessiz kaldı. Anlatmak istediğim şey, benim o göreve girmem