Arabalar peş peşe köy yolunu aşındırırken kornalar çalmaya başlamıştı. Kına götürülüyordu. Ceylan, kardeşi için mutluydu ama kendi için sıkıntılı durumlar baş gösterecekti hissediyordu.
Yanındaki oğlu başını telefondan kaldırmazken homurdandı. Kolu ile oğlunu uyarırken göz deviren çocuk soluğunu sertçe verdi. Gelin evinin biraz gerisinde duruklarında hemen tepsi çıkartıldı ve mumları yakıldı. Damadın sağdıçları ellerinde meşaleleri hazır ederken damadın annesi kızının kolunu çimdikledi.
“Kardeşine sahip çıksana. Hem Göktuğ neden telefonu bırakmıyor. Bari bugün düşürsün elinden şunu yoksa içine edeceğim o olacak.”
Ceylan göz devirmek istese de sadece sakince soluğu bırakıp “Anne ben ne yapayım Allah aşkına. Her şey hazır tamam olduğu gibi gidecek. Göktuğ’a da karışma kurban olayım. Çocuğa nefes aldırmıyorsun sonra bana asi oluyor” değince annesi kaşlarını çattı.
“Elin sopa tutmuyor mu? Al bir odun kır belinde bak sesi çıkıyor mu? Şımart şımart sonra asi çıkıyor diye laf edersin. Analık bilmiyorsan bana bırak üç güne mum ederim.”
Dişlerini sıkan Ceylan “Bizi mum edip analık ettiğin gibi mi?” diye mırıldandı ama davul sesi başladığından annesi duymadı. El mahkumluğu çok kötüydü. Boşanıp kendi düzenini kurduğunda oğlu ile kıt kanaat da olsa yaşama düşüncesindeydi ama annesi hasta olup onu memlekete çağırınca her şey bozulmuştu. Şimdi ise yıllardır maruz kaldığı duruma böyle bir ortam da yeniden maruz kalmak tüm keyfini alıp götürmüştü. On altısına girecek olan Göktuğ ise annesine ve onu çocuk azarlar gibi azarlayan anneannesine bakıp göz deviriyordu.
Ceylan daha fazla annesine bakmayıp kardeşinin yanına geçti ve ne yapacağını tarif etti. Sonra da kına alanına doğru yürümeye başladılar. Davullar zurnalar eşliğinde kalabalığın içine girdiklerinde orta da müstakbel eşi ile oynayan Mehmet’in yüzü gülüyordu. Yirmi sekiz yaşında mutluluğu bulduğunda yuvası olmasına karar vermişti. Aile olmak hakkıydı ve bunu yapacaktı.
Oyunlar oynandı. Kına yakıldı. Kaynana çağırılırken Ceylan da annesi ile gelinin yanına vardı. Eline konan yarım altınla kınası yakılan Gülden başına örtülmüş kırmızı örtü altından tebessüm ediyordu.
Testi kırma ve kız tarafı ile erkek tarafının karışık oyun havalarıyla göbek atması geceyi bulurken gitmeleri gerektiğinde annesi yine Ceylan’ın tepesine binmişti. Onu aldın mı? Bunu bıraktın mı? Ne diye ortaya çıkıp oynuyorsun? Evde hesaplaşacağız? Oğlun niye el gibi oturdu da kalkıp dayısı ile oynamadı. Ve daha birçok laf. Eve gelene kadar arabada dahi hiç susmayan kadına kocası müdahale ederken gözleri dolan Ceylan sinirden ağlamak istiyordu. Babası annesine “Yav bir sus be kadın. Kızın ne suçu var. Ağzın burnun bir dursun. Tamam hastasın aklın gidip geliyor anladık idare de ediyoruz ama de yeter da.” Dediğinde kadının sinirleri daha da zıpladı.
Eve girdiklerinde ve aile efradı olarak yalnız kaldıklarında