Serap Ateş, Bozcaada'nın en lüks restoranlarından biri olan Salda restoran – barda işletmeden sorumlu müdür olarak çalışıyordu. Buraya, üç yıl önce üniversiteden arkadaşı olan Sedat'ın ricası ile gelmişti. Hedefine göre bir yıl kadar burada kalacak, işleri düzenleyecek ve İstanbul'a geri dönecekti. Fakat, gelin görün ki yarın itibari ile tam üç yıldır bu adaya resmen çivi çakmıştı. Bir şeylerden sorumlu olmayı ve insanlara emir vermeyi sevmesi iyi bir şeydi. Çünkü bu sektörde çalışmaya devam edebilmesi, kendini kabul ettirebilmesi ve daha büyük yerlere geçiş yapabilmesi bu yeteneğine bağlıydı. Bu meslek sertlik, otorite, düzen ve organizasyon kabiliyeti içeriyordu. Tabi hızlı düşünme, sorun çözme işlerine fazlasıyla vakıf olunmalıydı. Serap, burası için fazlasıyla emek vermiş, planlar yapmış ve hepsini başarıya ulaştırmıştı. Kurduğu düzen her anlamda işe yarıyor olmalıydı. Fakat, Salda restoranın üst katında kendine ait olan odasında evrakların içinde resmen kaybolmuştu.
Haftalık hesapların içinden çıkmak için çabalıyordu fakat, fazladan artan masraflar karşısında neredeyse beyni patlamak üzereydi. Restoranın barı her gece ful çekiyordu. Birçok müşteri yemek yemekten çok içki içmeye geliyordu. Tamam, bunun nedeni kesinlikle barmenimiz Dağhan Kaya olabilirdi. Bunu kabul ediyordu. Mükemmel bir müşteri kitlesi vardı.
Çoğu seksi kızlardan oluşsa da.
Çünkü barmen, resmen yürüyen testosteron gibiydi. O yeşil gözlerinin çekimine yakalanman, ateş dağının içine atlamakla eş değerdi. Vücudundaki kasların gözlere sunduğu şölen ise tarif edilemezdi. Serap'ta bunun farkındaydı. Genç kadın, onun yanına herhangi bir konuyu konuşmak veya tartışmak için gittiği zamanlarda beyninin ters bir şekilde çalışmasına neden olduğunu pek çok kez deneyimlemişti. Bir adam bu kadar az konuşup, hiç ilgilenmediği halde bedenine nasıl bu kadar değişik hissettiriyordu henüz çözememişti. Elindeki kağıtlara bakarken masanın üzerindeki cep telefonu titredi. Şahsi telefonu olduğu için biraz şaşırsa da arayanın Sedat olduğunu görünce gülümsedi. Şahsi telefonu kimse de yoktu. Sedat haricinde.
Şirket telefonunu ise saat 21:00'da restoranı terk ederken ofisine bırakıp giderdi. Bir sonraki mesai saatine kadar kimse ona ulaşamazdı. Sonuçta dinlenmek onun da hakkıydı. Bu iş konusunda en büyük prensiplerindendi. Sedat, salda restoranın genel muhasebesinden sorumluydu. İşinde çok iyi olmasının yanı sıra genç ve ultra yakışıklı serserinin tekiydi. Dışarıdan bakan biri sporcu, atlet, boksör sanırdı. Mesleğini duyanlar ise kesinlikle şok olmadan geçemezdi.
Barda yolunda gitmeyen bireyler vardı. Stoklarda 200 olması gereken viskilerden 100 tane kalmıştı. Yapılan satışları incelendiğindeyse bu rakamın 140 olması gerekiyordu. Bu sayı Serap'ın dikkatinden kaçmadığı gibi Sedat'ın da dikkatinden kaçmamıştı. Çünkü Sedat, genel muhasebeden sorumlu olduğu gibi restoranın iki ortağından biriydi.
Salda restoran, Sedat ve Dağhan ortaklığında