Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Dul Ağanın Gelini 🥀
Aşk/Romantizm

Dul Ağanın Gelini 🥀

281Beğeni
8,326Okunma
15 Bölüm
16,710Kelime
1 saat 24 dkSüre
06.08.2025Tarih

Dul ve kısır ağaya gelin giden Mehir’in hikayesi. Başlık parası için kendinden 20 yaş büyük bir ağaya satıldı. Paragöz olmakla suçlanıp yalnızlıkla cezalandırıldığında o hiç olmadık birine sevdalandı. Aziz Ağa, Yusuf ve Mehir… Hiçbir şey onlar için eskisi gibi olmayacak.

Bölüm 1

İnstagram: yazarasmira

Bölüm 1

Gün henüz tam aydınlanmamış olmasına rağmen neredeyse her evden bir hareketlilik yükseliyordu. Çünkü bugün, köyün en zengin adamlarından olan Aziz Ağanın düğünü vardı.

Aziz Ağa dul ve çocuksuz bir adamdı. Kimi ne göre kısır olan Aziz Ağaydı. Kimine göreyse rahmetli olan Sultan Hanım kısırdı. Aziz Ağa kuma almak yerine kaderlerine razı gelmişti. İlk karısının ölümünden sonra evlenmek için genç bir kadın almaya karar vermişti. Kırkına gelmek üzereydi ama yaşını pek göstermezdi. Köydekiler yine de onun genç kız almasından hoşnut değildi.

Kadınlar, ekmekleri büyük tepsilere doldurmuştu. Kavrulan etin kokusu dar sokaklarda gezinip bütün köye yayılıyordu. Erkekler de geleneği bozmayacak şekilde şenlik ateşini büyük ve canlı tutmaya çalışıyordu.

Yine de ortama çöken tuhaf bir ağırlık vardı. Kimsenin yüzünde tam anlamıyla bir neşe, bir coşku göze çarpmıyordu. Çünkü Mehir’in yaşlı ve kısır bir ağaya verilmesinin sevinilecek bir tarafı yoktu. Herkes kızın başını yakan ailesine karşı tepkili olsa da koca Aziz Ağaya karşı tek söz edemiyorlardı.

***

Köyün en eski ve yıkılmaya yüz tutmuş evlerinden birinin penceresi güneşi kucaklıyordu. İçeride, duvara yaslı duran solmuş divanın üzerine ilişmiş genç bir kız vardı: Mehir.

O pencere kenarında çocukluğundan beri sayısız hayal kurmuştu. Aşağıda gördüğü sokakları, taş duvarlı evleri, köy meydanında koşuşan çocukları ezbere bilirdi. Onun için dışarısı, bugüne dek özgürlüğün simgesi sayılabilirdi. Ne var ki bugün özgürlüğü, kendi isteği dışında elinden alınacaktı.

Mehir’in bakışları cama odaklanmıştı. Gözleri, sanki dışarıyı değil de camın üzerine sinen buğuyu seyrediyordu. Kirpiklerinin ucunda asılı duran bir damla gözyaşı derin bir kederle şekil buluyordu. Başı, cama yaslı dururken parmaklarıyla küçük desenler çizmeye başladı. Elini kaldırır kaldırmaz yeni bir şekil çizer gibi oldu, fakat titreyen parmakları ona engel oldu. Korku, öfke, üzüntü ve çaresizlik; kalbinde tutunacak tek bir neşe kırıntısı bırakmamıştı.

Sokağın aşağısından, düğün hazırlıklarını merakla izleyen bir grup çocuğun sesi duyuldu. Çocuklardan biri, diğerlerine heyecanla dönüp, “Gelinin atlı arabası gelecekmiş! Rengârenk süslenecekmiş!” diye bağırıyordu.

Mehir, bu sözleri duyduğunda gözlerini kapadı. İçinden, “Keşke bu bir oyun olsaydı,” diye geçirdi. “Keşke ben o arabaya binmek zorunda olmasaydım.”

Tam bu sırada, evin koridorundan gelen hızlı ayak sesleri duyuldu. Kapının diğer tarafında, annesinin telaşlı nefesi vardı.

“Mehir! Ne yapıyorsun daha? Hazırlanmadın mı?”

Annesinin sesi, her zamanki gibi sert ve buyurgandı; fakat bu sesin altında titreşen belirsiz bir endişe de hissediliyordu. Yılların yorgunluğunu taşıyan yüzünde, belki de evladını böylesi bir kaderle baş başa bırakmanın derin üzüntüsü ya da vicdan azabı saklıydı.

Kadın, kapıyı iterek içeri girdiğinde elinde ağır, parlak işlemelerle süslü bir gelinlik taşıyordu. Üzerindeki altın iplikler, sabahın zayıf ışığıyla bile parlayacak kadar gösterişliydi.

Annesi, gelinliği odanın ortasındaki tahta

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play