1.bölüm kimsesiz
1. Bölüm“Dışarıya kapanmak, esasen içeriye açıklamaktır.Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.”— Franz KafkaMezarlıkta yağmur yağıyordu.Yağmur yağıyordu, sanki bana garezi varmış gibi… Hep çok ve rüzgârlı.Ama ben yağmuru severim; neden o da beni sevmiyor ki?Yağmur bana yaşadıklarımı hatırlatır. Hep yanımdadır; ıslatır, sırılsıklam olana kadar bırakmaz beni.Buraya ilk gelişim babam içindi.İkincisi ise annem, gül yüzlüm için…“Anne... Anne, ben geldim. Anne, benim! Ses ver lütfen, anne! Ne olur anne, yalvarırım gitme… Ne olur gitme!”Ses tellerim yırtılırcasına öyle bir bağırıyordum ki, sesim bana yabancı geliyordu.Benim güzel sesim… Annemin hayranlıkla dinlediği ses, bana ismimi veren ses...Bana kâbus olan ses.Kâbus diyorum, çünkü en son babamın ölümünden önce ona en sevdiği şarkıyı söylemiştim: Ahmet Kaya – “Korkarım.”O günden sonra bir daha hiç şarkı söylemedim.İsmim Arapça ve Farsça kökenli; “melodi” ve “ses” demek.Annem hep sesimin insanları büyülediğini söylerdi.Ben öyle düşünmezdim; düz bir ses işte…Dayım Hamza beni kendime getirmeye çalışıyordu.Annem ve babamın olduğu anılardayken bu çok zordu.Ne onu, ne de başka birini duyuyordum.Bir süre öylece mezara baktım.Öyle gür ağlıyordum ki, Türkçe ağıt yaktığımı bile fark etmedim.Çevremdekiler bana deliymişim gibi bakıyorlardı.Kim hem ağlayıp hem gülerdi ki?Aslında deli olmadığımı söylesem yalan olur.Çocukken de çok manyak biriymişim; sağım solum belli değilmiş ama çok zeki bir çocukmuşum.Babam öyle derdi.Zor da olsa kalktım yerimden.Annem hep “Cesur ol.” derdi ama kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki…Önce babam, sonra annem gidince kimsesizlik hissi boğazımı düğümlüyor, nefes almamı engelliyordu.Annem tam karşımda görününce vücudum buz kesti.Hayal görüyorum sandım, ağlamaktan yine deliriyorum sandım.Bana o sıcak gülümsemesiyle son kez güldü ve o güzel dudaklarından tek bir şey söyledi:“Güçlü ol. Sen benim kızımsın.”Dedi… ve kayboldu.Neredeyse bir haftadır uyuyamıyorum.Halüsinasyonlar görmeye başladım.Sanırım hiç iyi değildim.Kalktım ayağa.Güçlü olmalıydım. Annem dediyse olmalıydım.Aldım küreği elime, toprağı atmaya başladım.Hepsini tek başıma attım, durmadım, bitirene kadar…Sonunda annemi defnettikten sonra dualar okundu.Herkes başsağlığı dileyip dağılmaya başladı.Hayatta kalan tek yakınım, Hamza dayımdı.Yani, ben öyle sanıyordum…Ta ki o mektubu görene kadar.Mektupta aynen şöyle yazıyordu:“Sevgili kızım Neva,Bu mektubu okuduğuna göre ben çoktan bu dünyadan göçmüş olacağım.Hamza sana bakacaktır ama sen orada kalma, kimseye yük olma kızım.Türkiye’ye dön, kuzenin Ahmet’i bul.Ondan başka kimseye güvenme.Eve git ve dolabın altında bir sandık var, onu nerede bulacağını sana gösterir.Biraz da para var.Evi sat ve dön kızım.Seni çok seviyorum. Lütfen git.Seni seven annen.”İran bu kış öyle soğuktu ki ağlamaktan soğuğu bile düşünemiyordum.Dayım üstüme montunu attığında kızaran gözlerime baktı, sıkıntılı bir nefes verdi.Onun da gözleri kızarmıştı.Arapça, “Neva, gidelim. Hasta olacaksın.” dedi.“Hayır, gidemem! Gidersem annem üşür ki… O dayanamaz soğuğa, üşür, değil mi dayı? Üşür...”“Üşür, üşür...” diye ardı