Gençlik, sahip olunmaya değer, ilk şeydir. Sahip olunmayı sürdürmeye değer tek şeyse AŞK'tır. Ve gençlik, aşk iksirlerinin en etkilisidir.
****
Bir zamanlar, hayatımın bir diliminde başka bir dünyada yaşamıştım. O yaşadığım yer kesinlikle yeryüzünde değildi. Herkes beni dünyada bir yerde sanabilirdi, belki de o taraftan bakılınca öyle görünüyordu. Onların gördüğünün aksine, ayaklarım kesinlikle yere basmıyordu ve ben, yerle gök arasında bir yerlerde gezinip duruyordum. O zamanlar, o yaşadığımın; şimdiki gibi kısıtlı, sınırlı, hiç tükenmeyecekmiş gibi akarken birden sonu gelen ve nasıl sonunun geldiğini bile anlayamadığım belli bir dönem olduğunu bilmiyordum. Ve o zamanlar, o dönemin hep öyle sürüp gideceğini sanmıştım. Hep öyle sonsuz bir kaynak gibi, çağlayacağını... Büyük bir yanılgıydı. Artık otuz bir yaşındayım. Şimdi öğrendim ve biliyorum. Bunu öğrenmek, yere çakılmak gibi bir şeydi. Şu anda artık bir hayal gibi, süzülerek uçup giden o zamana ben 'gençlik' diyorum. Şimdi size anlatacağım, o zamanlardan kalma başında kavak yelleri esen bir gençlik hikâyesidir. Genç devirlerin, coşku ve aşkla örülerek gökyüzünün katlarında süzüldüğü zamanlardan kalmadır...
O zamanlar ben henüz daha gençken bir sevgilim vardı. Şimdi korkusuzca sevgilim diyebiliyorum ama o zaman ismi konulamamış bir kalp ağrısıydı. Adı, Ateş'ti. Kara yağız, adı gibi ateş saçan bir delikanlı... Sanki tavrından, duruşundan, yaptıklarından taşan, sakıncalı bir şey nedeniyle de herkesten farklı...
Şimdi gözümün önüne, Ateş'in beni heyecanlandırıp, bana farklı ve büyüleyici görünmesine yol açan o zamanki hali geldiğinde, iç çekiş gibi bir kahkaha atmaktan kendimi alamıyorum. O günlerin masumiyetinin kaybolmasından mıdır, artık alışılmışlığın getirdiği tekdüze hissiyattan mı, aradaki nesil farkından mı, yoksa o devrin gençlerinin şimdi yetişkin olduğundan mı bilinmez; gençliğimde bana sakıncalı gelen duruşu, tehlikeliden ziyade bugün hala oldukça sevimli geldiği halde, bana nedense şimdiki gençlerin yaptıklarından pek de farklıymış gibi gelmiyor. Düşündüğümde, yeni nesil gençliği için normal, hatta sıradan kavramına girip, burun kıvırarak dönüp de bakmayacakları şeylerin, bizim gençliğimizin gözüne nasıl da sükseli, sıra dışı ve heyecan verici göründüğünü fark etmemem elimde değil. Ve o yıllardaki büyüklerinin sözünden asla çıkmayan Gülperi'ye müthiş farklı gelen Ateş'in davranışlarının, o kuşağın temsilcisi bazı anne babalara da—başta benimkilere—nasıl geldiğini söylememe gerek var mı, bilemiyorum??? Bir kere kınayıcı bakışlar altında laftan anlamaz, söz dinlemez Ateş gibi asi çocuklar, aile terbiyesinden nasibini alamamış, sorumsuz ailelerin çocukları olarak mimlenirdi. Zaten gerisi de malum; hükmen yenik...
Yani kısaca Ateş, o zamanlarda katı kurallar için yaşayan hiçbir ebeveynin—özellikle de kız annelerinin—kesinlikle onaylamayacağı bir tipti. Kulağında küpesi, altında motosikleti ve kötü alışkanlıkları olan; isyankâr ve tehlikeli... Yine, işte