“Görüşürüz.., muhtemelen.”
Şuana kadar anlık olarak düşünüp yaptığım hiçbir şeyden memnun olmadım ama nedense yapmaya devam ettim sanırım monoton hayatımın içine zorla heyecan sokmaya çalışıyordum. Sıradan bir avukat her gün farklı dosyalar, mesleki deformasyon herhalde yalanı çok iyi ayırt edebilmek gibi bir yeteneğim vardı;
İzinli olduğum sayılı günlerimin birinde yine anlık bir kararla aldığım uçak biletimi elimde tutuyordum. Uçağa bindiğimde 8 saatlik yolculuğun sadece 24 saat duracağım bir yere değeceğini umuyordum, hızlı bir zaman geçirmek veya gerçek dünyanın acımasızlığından kaçmak istediğim zaman hep kitap okurdum çocukken de günlük yaşamın kaosundan kaçmak istiyorsam hep bir kitap, dergi, gazete o an elime ne geçerse okurdum zaman geçtikçe bu ailemin övünmek için kendilerine malzeme çıkardıkları bir şey haline geldi bana bir kez bile aferin deyip başımı okşadıklarını hatırlamıyorum ama başkalarına bizim kızda çok kitap okuyor diye övünebilirlerdi görünmez olduğum çocukluğumda kendime kitaplarla ana karakterin kendim olduğu bir dünya yaratıyordum kendi yazdığım masum dünyanın ana karakteri oluyordum büyüdükçe yazdığım kitaplarda değilde yazdıklarımla alakası olmayan masumiyet kelimesini çoktan unutan dünyada ait hissetmediğim roller oynarken buldum kendimi şuan o yaşlarıma çocukluk diyorum ama düşününce küçücük yaşlarımda çoğu yetişkinden daha olgun davrandığım erken büyümek zorunda kaldığımı hatırlıyorum...
Zaman bulursam okurum dediğim kitap Stefan Zweig’in Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabıydı daha okumaya başlamadan kitap sayfalarının kadifemsi dokusunda parmaklarımı gezdirirken içimi yersiz bir karamsarlık kapladı sanki yanlış bir şey yapıyor, gitmemem gereken bir yola adım atıyormuş gibi 1 gün yalnızca 24 saatte en fazla ne olabilirdi ki?
Kitabın ilk sayfalarındaki “beni hiç tanımamış olan sana…” kelimesi ancak kitabı bitirdiğimde tüylerimi ürpertti kimisi aşk derken bu denli bir sevgiye ben ancak takıntı diyebiliyorum; Saatler geçmiyorken zaman geçirmek için en mantıklı çözümüm uyumaktı gözlerimi kapattım belli ki yorulmuştum çünkü çok geçmeden de uykuya daldım
(…)
Gözlerimi kadın hostesin bana seslenmesiyle araladım etrafa göz ucuyla bakındığımda yolcuların eşyalarını toparlamasından uçağın indiğini anladım hostes de bana muhtemelen şuan bunu anlatıyordu ama yeni uyandığımdan mı yoksa yeni bir ülkeye gelmenin heyecanından mı tam olarak kestiremediğim bir şekilde hostesi dinlemeye tenezzül etmeden yalnızca sözlerine başımı onaylar anlamda sallayarak cevap vermekle yetindim, burada 1 gün duracağım için bavul hazırlamaya da gerek duymadım çantamı alarak yavaş adımlarla uçaktan indim. Yüzüme çarpan serin rüzgar beni ayıltmaya yetti attığım uyuşuk adımlar biraz daha hızlı adımlara dönüştü hava alanının dışına çıktığımda bir taksiye bindim gideceğim hoteli tarif ediyorken adam dediklerimden pek bir şey anlamıyormuşçasına yüzüme baktığında