Lara, o gün okulun bahçesinde yalnız başına kitap okuyordu. Herkes kalabalık gruplar halinde konuşurken o, kendi dünyasında sakindi. Sessizliği seviyordu; ama aslında kalbinin bir köşesi, fark edilmek istiyordu.
Tam sayfanın arasında kaybolmuşken bir ses duydu:— “Hep böyle köşede mi oturursun?”
Başını kaldırdığında Yaman’ı gördü. Elinde defterleriyle ayakta duruyor, yüzünde hafif bir gülümseme taşıyordu. Lara önce cevap vermedi, ama göz ucuyla ona bakınca Yaman’ın gözlerindeki ışıltıyı fark etti.
— “Belki de kitaplar insanlardan daha samimidir,” dedi Lara, biraz utanarak.Yaman gülümsedi.— “Ama insanlarla konuşmadıkça hayatı nasıl anlayacaksın?”
O günden sonra sohbetler uzamaya başladı. Ders aralarında küçük konuşmalar, paylaşılan şakalar, gizli gülüşler… Lara’nın utangaçlığı ile Yaman’ın kendine güveni arasında garip ama güçlü bir bağ doğmuştu.
Bir akşam, okul çıkışında birlikte yürürlerken Yaman birden durdu.— “Bilmiyorum… Ama senin yanında olduğumda her şey daha kolay geliyor,” dedi.
Lara’nın kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Gözlerini ondan kaçırmaya çalıştı ama başaramadı. Dudaklarından neredeyse fısıltı gibi çıkan tek kelime döküldü:— “Ben de…”
O andan sonra, Lara ve Yaman artık sadece arkadaş değildi. İlk dokunuş, ilk el tutuş, ilk “seni seviyorum” fısıltısı… Onların hikâyesi, en masum ama en unutulmaz yerden başlamıştı.Şimdiki zamana dönelim