PROLOG
"Uyku, uyanan acıların en iyi ilacıdır. -Cervantes"
Hayatta kaç defa yaşayacağımız günleri sayarız? Bir mi? Yok, değil. On mu? O da değil. Yüz mü? Belki. Beş yüz mü? Gibi. Neden net bir cevap vermedim? Çünkü saymıyoruz.
Sizin babanız tefeciden bir milyon ₺ borç alıp sonra da o borcu sizin üzerinize bırakıp sırra kadem bassa siz de yaşadığınız günleri saymaya başlardınız, değil mi? İşte bu yüzden yaşadığım günleri saymaya başladım.
Üsküdar'ın o şahane, ışıltılı caddelerinin arkasında küçük ve köklü bir mahallesinde doğup büyüdüm. Bu mahallede herkes birbirini tanıyıp derdini anlatır. Birisi düştüğünde elini uzatıp ayağa kaldırır. Birisinin borcu mu var? Herkes birlik olup para toplar. Birisi kavga mı ediyor? Hemen müdahale edilip sulh ile sorunlar çözülür. Malzemen mi bitti? Art niyet düşünmeden seninle paylaşılır ama biz hariç, elbette...
İşte böyle bir mahallede dört yaşındayken birden gerçek ailemi kaybettim. Babam dediğim adam; beni yangından kurtarıp, hayatımı yeniden yeşerten Cemrehan Balkanova'nın ta kendisiydi. O olaydan sonra beni evlatlık olarak alıp bir gün bile yüzüme evlatlığım olduğumu vurmadan büyüttü.
Ama şimdi ortalıklarda yoktu. Üstelik babam kaybolduktan sonra tehdit mesajları, gizli aramalar almaya başlamıştım. Ya adam gibi karşıma çıkacaklardı ya da benimle böyle oynamaya devam edeceklerdi. Ben doğrunun kadınıydım.
Her an baskın yerim de param olmasa ne halt ederim düşüncesiyle dükkânı elden çıkarmış, büyük bir miktardaki parayı babamın kasasına koymuştum. Ne kadar dükkânı elden çıkarsam da borcun %10-12'sini toplayabilmiştim. Geri kalan %90-88'lik kısmını bir şekilde bulmam gerekiyordu.
Bunları düşünerek binanın son basamaklarını inip çöp konteynerlerinin konulduğu yere doğru ilerledim. Çöp konteynerlerinin bırakıldığı yer biraz karanlık kalıyordu. Bu da arkamı korumamı ve dikkatli olmama neden oluyordu. Bu mahallede korkusuzluğuyla tanınan bir kadındım; lakin bu olaylar beni tedirgin etmeye yetse de hâlâ eski Nalan'dım.
Cemrehan babamın bana karşı hep söylediği bir özlü sözü vardı: "Can muradına etmedikçe huy huylusundan vazgeçmezmiş." Haklıydı. Ben dünyaya resmen belaya kafa atmak için gelmiştim.
O karanlık çıkmaz sokağa doğru ilerlerken arkamda bir hareketlilik hissettim. Sokak lambalarının hafif aydınlattığı yola hafifçe çaktırmadan gölgeme baktığımda arkamda farklı üç gölgenin beni takip ettiğini gördüm. Hâl böyle olunca adımlarımı hızlandırdım. Onlar da bana yetişmek adına adımlarını hızlandırıp çıkmaz sokağa girene kadar takip ettiler. Onlar takip ettikçe ben sanki onlar yokmuşlar gibi davrandım. Çıkmaz sokağa girdiğim anda arkamdaki gölgelerden birisi bana dokunmaya kalktı.
"Hanımefendi," der demez çöpü attığım gibi arkama dönecekmiş gibi yapıp ters tekmeyi geçirdim. Adam bir metre geriye savruldu. Diğer adam da kolumdan tutup çekiştirdi. Ben de diğer elimle yumruğu yüzüne doğru çaktım. Adam yumrukla beraber bocaladı. Bu bocalamadan fırsat bilerek kollarından kurtuldum