Okumaya başladığınız tarihi buraya bırakabilirsiniz. ❤️🩹
Tam beş senedir zihnimin içinde olan, benimle birlikte kendi hayatlarına devam eden karakterlerimi artık kaleme dökmeye karar verdim.
Beş sene sonunda canım arkadaşlarımın da verdiği destekler sonucu artık kitabımı yazmak için ilk adımlarımı atıyoruumm umarım bu evreni ve karakterleri sizlerde benim gibi seversiniz.
Çünkü onların yeri benim için çok ayrı beş senedir birlikteyiz... 🫠
Vote ve Yorum sınırı koymayı hiç sevmem ama bana destek olmak için yıldıza basarsanız çok mutlu olurum <3
İz Sarmalı evrenine hoşgeldiniiizzzz...
BÖLÜM ŞARKISI: Emre Aydın - Sen Beni Unutamazsın
—
Ölüm, çocukların akıl edemeyeceği bir gerçekti. Ansızın kapıdan içeri sinsice sızar, girdiği her yuvaya soğuk bir sessizlik çöker, geçtiği her odada zaman durur, evin havası ağırlaşırdı. Sevgi, dua, gözyaşı ve bir çocuğun kimsesizliği ölümü durduramazdı.
Ölüm, buna rağmen çocuklara yıkıcı balyozunu indiremezdi. Onların gözlerinde karanlığa geçit olmazdı. Yüreklere çöreklenir, uğradığı evlere geçmeyecek bir matem bırakırdı. Ama çocukların içine sızamazdı.
Bir çocuğu ilk perişan eden ailesi olurdu. Derler ya her şey ailede başlar diye, doğruydu. Benim ilk acılarım 'ailemde' başlamıştı. İlmek ilmek işlenirdi ömrüne ailenin getirdiği yaralar.
Babamın bende bıraktığı acılar seneler geçmesine rağmen zaman zaman emaresini gösteriyordu. Yıllar önce tüm dünyamı içine sığdırdığım küçük bir el çantası ve en yakın arkadaşım ile kaçmıştım evimden, köyümden. Ailemin yokluğunu bir kez bile hissetmeden kendi ayaklarımın üstünde durmayı başarmıştım. Gerçi olmayan bir şeyin yokluğu hissedilmezdi, kimsesizlik ruhuma işlemişti.
İstanbul'a adımımı attığım an ilk defa nefes alıyormuş gibi hissetmiştim. Kirli şehrin kokusunu derin derin içime çekerken mutluluktan ağlamıştım kendimi tutamayıp. İnsanlar bana anlamsız gözlerle bakarken ben gülümsemeye devam etmiştim. 'Babam yok' diye haykırmak istemiştim bana bakan yargılayıcı bakışlara karşılık. 'Bu şehirde babam yok' Onsuz bir hayat özgürlüktü. Zincirlerinden kurtulmuş bir kölenin duygularından farksızdı hissettiklerim.
Bugün ise büyük gündü. Lise yıllarımda kaçtığım köyüme seneler sonra dönecektim. Zamansız kaçıp gittiğim, geride bıraktığım kişileri ziyaret edecektim. Onların yuvasına davetsiz bir misafir olacaktım. Tutsak edildiğim, ruhumda kalıcı izler bırakan o şehre dönecektim.
"Saat kaçta kalkıyor otobüsün? Bırakayım seni tek gitme." Çalıştığım kafedeki arkadaşım olan Gizem'in sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım ve ona baktım. Elindeki kahve kolisini yere bırakırken kızıl renkteki kıvırcık saçları önünü perdelediği için yüzünü göremiyordum.
Üniversiteyi dondurduktan sonra bu kafede işe girmiştim ve anlaşıp konuşabildiğim tek kişi Gizem' di. İnsan ilişkilerinde çok başarılı olamıyordum. Bir buçuk yıl önce yaşadığım sarsıcı kayıp sonrasında kendimi dışarıya kapatmıştım. Yaklaştığım tüm insanlar ölecekmiş gibi hissettiğim için, başkalarına karşı kalkan misali bir duvar örmüştüm. Gizem o duvarı yıkmayı başarabilmişti, o olmasaydı yalnızlığın koyu girdabında tamamen yok olurdum sanırım.
"Akşam 23:00 da kalkacak ama senin