Kitaplar Özellikler İletişim İndir
İğne Ve Kül
Gençlik

İğne Ve Kül

3Beğeni
39Okunma
2 Bölüm
1,683Kelime
8 dkSüre
01.09.2025Tarih
*GENÇ YETİŞKİN, PSİKOLOJİK GERİLİM* +18

Bazı sabahlar aynada kendini tanıyamaz insan. Bazı sabahlarsa, aynaya bakmaz. Adel ikisini de yaşamaya alışmıştı.

Duvardaki demir yatak, gıcırdayan kapı, yemekhanede eksilmeyen o aynı çorbanın kokusu... Hepsi aynıydı. Ama o gün, bir şey farklıydı. Geceden kalma bir iz gibi, parmaklarının arasında kurumuş bir şey vardı. Kir değil. Boya değil. Kan... olabilir miydi?

———————————————————————————
Geceleri uykusunda ortadan kaybolan bir kız…
Elleri kurumuş kanla uyanıyor ama hiçbir şey hatırlamıyor.
Kendine ait olmayan bir karanlık, damarlarının derinliklerine kadar işliyor.
Adel, ailesini bir kazada kaybettiğini sanıyordu. Ama o gece sadece bir travma değil, tüm hayatı çalındı ondan. Şimdi, bir yurdun soğuk duvarları arasında geçmişiyle ilgili parçaları toplamaya çalışıyor. Kaybolan bir öğrenci, gözlerinin önünde kanlı bir sırra dönüşüyor.
Ayzer ise bir öğretmenden fazlası. Onun gelişiyle hem hatıralar hem kalp hızlanıyor. Ama her cevap yeni bir soruya açılıyor. Kimin tarafında olduğunu bilmiyorsan, dost ile düşman aynı yüze bürünebilir.
Bir iğneyle başlıyor her şey.
Bir külle örtülüyor her iz.
Ve Adel, kendine dair en büyük gerçeği keşfetmek üzere…
Hafızanın ihanetine, karanlığın çekiciliğine ve geçmişin en derin yaralarına hazırlıklı ol.
Bu hikâyede kurban da sensin, cellat da…

*TELİF HAKLARI SAKLIDIR.*

Hikaye kendime aittir.

Sessiz Zehir -GELECEK ZAMAN-

—Yoruma başladığınız tarihi not bırakınız. Kim bilir, belki bir gün sayfaları yeniden çevirirken size o günü hatırlatır.—

Hayat...

Her alanda bizi zorlamaya devam eder, değil mi?

Nerede ve nasıl olursa olsun, daima zorlu yollardan geçeriz. Ve o yollar, bizi zafere götürmek için varmış gibi hissettirir.

Peki... zafere giden her yol mübah mıdır?

Soğuk hava iliklerime kadar işlerken, titreyen bedenim korkudan değil, esen rüzgârdandı. Başıma dayanmış silah, içimde zerre kadar korku kıpırtısı bırakmıyordu. Aynı silahtan benim elimde de vardı. Ve karşımda duran adam, bu durumu fark etmişçesine yüzüme sırıtarak bakıyordu.

Ben de çirkin bir tebessümü suratıma geçirdim ve onun bana baktığı gibi baktım ona.

Korktuğumu sanıyordu. Oysa bedenim, sadece korkuyormuş gibi davranıyordu. Gerçekten hissettiklerimi yalnızca ben biliyordum.

Korku, beni çok küçükken terk etmişti. Endişe, her insanda olurdu elbet, ama ben... birinden ya da bir şeyden korkmayalı yıllar olmuştu. Şu an, bu anın tam ortasında, içimde sadece zehirim vardı.

Ve ben... akrep olmayı hep sevmişimdir.

Canımı yakan ya da yakmaya çalışan insana, kuyruğumdaki zehri hissettirmeden sokardım.

Karşımdaki adam ise yalnızca o zehrin var olduğunu biliyor, ama ne zaman batırılacağını bilemiyordu.

İşte tam şimdi, o ânı yaşıyordu.

Zehirim onun kanına karışmak üzereydi.

Ama o hâlâ benim ondan korktuğumu sanıyordu.

Gözlerindeki ışık, onun bana bunu yapabileceğime inanmadığını gösteriyordu.

Yanılıyordu.

Ve yanılmalıydı.

Silahımın mermisi namluda hazırdı. İşaret parmağım, yalnızca bir emrimi bekliyordu.

Kolumu usulca ona doğrulttum. Başımda duran silahı, sanki hiç umursamadan, başımı omzuma doğru eğdim. Suratımdaki tebessüm hâlâ yerindeydi.

Aramızda yalnızca iki metre vardı.

Issız bir ara sokaktaydık. Silahım özel susturucusuyla sesi bastıracak şekilde ayarlanmıştı.

Ama arkamdaki adamın silahının öyle olmadığını biliyordum. O silah patlamamalıydı.

Derin bir nefes aldım burnumdan. Adamın gözleri yüzüme odaklandı. Dudaklarımı kıpırdattım.

Hiç ses çıkmadan, yalnızca dudaklarım oynadı.

Bakışları, ne söylediğimi anlamaya çalışırken dudağımın her harfine tutunuyordu.

Sonra, sesimi bu kez duyulacak kadar yükselttim:

"On bir... on iki... iki bin on iki."

Dondu.

Yüzündeki sırıtış bir anda silindi. Gözlerine, bu kez bende olmayan bir şey yerleşti: Korku.

İşaret parmağım, sanki yıllardır bu ifadeyi bekliyormuş gibi kasıldı.

Tetiği çektim.

Silahım sessizce öfkesini kustu.

Hemen yere çömeldim, vücudumu çevirdim ve arkamdaki adamın çenesine doğru ikinci atışı yaptım.

Adrenalinin yakıcı sıcaklığı bedenimi sararken, elim titremedi. Bu, bana tam isabet getirdi.

Artık korktuğumu sanmıyorlardı, değil mi?

Çenesinden vurulan adam sendeledi. Gözleri bana döndü.

Silahı elinden kayarken ben doğruldum ve alnının tam ortasına bir mermi daha bıraktım.

Yere düşerken gözleri hâlâ benimkilerdeydi.

Ama bu... onunla ilgili değildi.

Yalnızca hak ettiği cezaydı.

Ve ben, zehirimin en acısız halini ona bahşetmiştim.

Gözlerimi, hâlâ can çekişen diğer adama çevirdim.

Onu bilerek sona saklamıştım.

En ağır olanı yaşayacaktı.

Adımlarımı yavaşça, yerde sürünerek kaçmaya çalışan bedenine doğru attım.

Gözlerindeki panik, acıdan çoktan teslim olmuştu.

Konuşamıyor, her nefes alışında parçalanan boğazı acısını katlıyordu.

Gülümsedim.

Yine o çirkin tebessüm.

Ayağımla göğsüne bastım.

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play