—Yoruma başladığınız tarihi not bırakınız. Kim bilir, belki bir gün sayfaları yeniden çevirirken size o günü hatırlatır.— 09.07.2025
" Bazı emirler kalbe saplanır... Bazı geceler, sonsuza dek sürer."
Kül'ün kızı ölümle görevlendirilmiş bir kadının aşk karşısında çözülüşünü, kimlik arayışını ve kaderine karşı verdiği sessiz ama karanlık savaşını anlatıyor.
Ona sadece bir hayat verildi. Bir gece, bir silah ve bir isim. Ama o gece emirde söz edilen adamı öldürmek yerine, onun gözlerine bakıp, ilk kez bir şey hissetti.
Taylan Ateş, karanlık yeraltı dünyasının hükümdarlarından biri.
Vera ise geçmişi sırlı odalar içerisinde kilitli tutulan, bir hayalet. Hayatında itaat etmekten başka bildiği bir yol yoktu, o geceye kadar.
İkiside birbirinin cehenneminde, cennet aramaya başladı, oysa ölüm hala izliyor onları.
Ve aşk, sadakatin en büyük ihaneti olabilir.
Bu kitapta aşk, bir emre itaatsizliktir!
Ve her ihanetin bedeli..... KAN ile ödenirdi.
🔪
🩸
🩸🩸
Emri aldığımda yüzümde tek bir kas oynamadı. Onlar da benden başka bir şey beklemezdi zaten. Bu işin kuralı buydu: bilginin içine duygu sızarsa yanarsın. Emir geldiyse konu kapanırdı. Taylan Ateş… Dosyada adı böyle yazıyordu. Yeraltı dünyasında korkuyla fısıldanan bir isim. İnsanların gözlerini kaçırdığı, onun hakkında konuşurken sesini alçaltığı biri. Ama benim için o an yalnızca bir görev, bir isim, bir koordinattı.
Verilen bilgiler basit ve netti. Kat planı, kör açı noktaları, koridor düzeni, bekçilerin rotası, şifre. Silahımda bir mermi vardı çünkü fazlasına gerek yoktu. Ve yakalanırsam tek hamlede kendimi susturacak kapsül cebimdeydi. Çıkış planı bile baştan ezberlenmişti. Duyguya yer yoktu.
Binanın önüne geldiğimde yağmur ince bir tabaka gibi saçlarıma, yüzüme yapışıyordu. Şehrin bulanık ışıkları ıslak asfaltı parlatıyordu, egzoz dumanı ve yağmur kokusu içime dolarken kontrollü nefes alışlarımı sürdürdüm. Nabzımı düşürmek için öğrendiğim gibi yavaş ve derin soludum, etrafı taradım. Kameraların yerlerini ezberimde tarttım. Kör noktaları, koridor boylarını. Burası bana yabancı değildi, daha önce onlarca kez gördüğüm planlar kadar tanıdıktı.
Parmaklarım şifreyi tuşlarken hareketlerim pürüzsüzdü. Ellerim titremezdi. Nefesim bile gereksiz ses çıkarmazdı. Kapının kilidi açıldığında yay sesi duyulmadı. İçeri girdiğimde ayaklarım halının üstünde izsiz yürüyordu, koridorun boğucu sessizliği beni yutuyordu. Gölgeler koridorun kenarlarında koyulaşıyordu. Işıklar sarı ve yorgundu. Bu binayı onun zevki şekillendirmişti: gösterişsiz ama dikkatlice tasarlanmış, rahatlatıcı görünen ama her ayrıntısı hesaplı. İnsanları gardını indirmeye zorlayan ama onları hep onun alanında tutan bir düzen.
Havadaki koku ağırdı. Deri koltuklar, yanmış meşe odununun dumanı, pahalı alkol. Kendinden emin bir karışım. Sahte bir sıcaklık. Ve o kokunun altında tanıdık bir nota vardı. Bunu tanıyordum. Ciğerlerime dolarken midesiz bir huzur hissi bırakan bir koku. O kokuya gömüldüğüm bir geceyi hatırlamak istemedim.
Adımlarımı sayarak ilerledim. Üçüncü geçitte kamera kör açıdaydı. Duvara yaslanıp dinledim. Binanın