Kitaplar Özellikler İletişim İndir
LEZÂ
AÅŸk/Romantizm

LEZÂ

4BeÄŸeni
11Okunma
1 Bölüm
3,879Kelime
19 dkSüre
21.07.2025Tarih
Bir bataklıkta ihanetler, acılar ve yalanlar peş peşe gelirken; üzerlerine yapışan o karanlıktan sıyrılmak hiç kolay olmayacaktı.

Ve o bataklıkta bir nilüfer gibi yeşeren aşk, onların asıl cehennemi olacaktı.

Burası Karadeniz. Her dalga bir çığlık, her dağ bir mezar ve her insan bir sır taşır bağrında. Kalbi elemle geceye gömülenlerin, her dalgasında bir çığlığı susanların ve her dağa bir mezar kazanların Karadeniz'i burası.

Her daÄŸ bir mezar, unutma eden bulmazsa mazlum yanar.



🕯

"Aşk bu, yanına kalır mı sandın?
Günü gelir, yaktığın kadar yanarsın."

1. boÅŸluk

BLEZÂ


🕯
1.
BOÅžLUK
Adım Niran.
Ateşler, cehennem demekmiş. Annem koydu adımı; kaderimin adıma uyumlu olacağını düşünmüştü belki de. Hayatımda yediğim her darbe, içimde bir yangın oldu, sadece yandı. Küle dönüştüğünde ise üzerine üfledim, geçti sandım. Bir daha o yangınlar bana uğramaz sandım. Ama her seferinde hayatın en zoruyla savaştım, en acısıyla yandım.
Ama o yangınlar beni yakmakla kalmadı, şekillendirdi. Her alev, derimin altına işledi, kemiklerimi ısıttı. Ve sonunda, ateşle çizilmiş bir kadına dönüştüm.
Hayatımdaki en büyük yangınım, on beş yaşında annemi kaybettiğim o andı.
Hayattaki ederim, kederim kadar deÄŸildi belki.
Sayısız insan tanıdım şu ömrümde, sayısız hayat hikayesi dinledim. Sayısız yara aldım, hep örselendim ve hep kovuldum kendime yuva bulmak istediğim her kapıdan. Her seferinde anladığım tek şey şuydu: İnsanı kendisinden başka hiç kimse umursamayacaktı. Yere düştüğünde, ellerinden tutup kaldıran olmayacaktı. Yaraların oluk oluk kanadığında, kimse gelip sarmayacaktı.
Bunu çok küçükken öğrendim. Çocuk olmam gereken ama çocuk olmadığım o yaşlarda; hayatın sillesini yerken çok güzel öğrendim. Yıllar öncesinde, gözlerimi kurutup gözyaşlarımı kendime düşman ettiğim o zamanlarda öğrendim.
Biz insanoğlu aynı acılardan geçerdik ama yalnız geçerdik.
Öğrendiğim bir başka şey ise şuydu: Bizi büyüten aldığımız yaşlar değil, aldığımız yaralardı. Hayatın bıraktığı her izin bedeli, hem yanına hem yarına kalırdı. Bazı kötülüklerin bedeli ödenmiyor, hesabı sorulmuyordu. Sen ne kadar her darbeye karşı dik durmaya çalışsan da, gücün yetmiyordu sesini duyurmaya, hesabını sormaya ve bedelini ödetmeye.
Bu yüzden geceleri uyutmazdı. Ya kabuslara girer, çığlıklarınla uyanırırdı seni ya da başının altındaki yastık taş keserdi, düşüncelerin ağırlığından kafanı dik bile tutamazdın ama uyuyamazdında.
Ben uyuyamazdım. 
Uyuyamadığım gece sayısı çoktu. Ama en azından şimdi uyuyamadığım o gecelerde, annemin ve babamın bağırışlarına uyanmıyordum. Ya da babamın anneme vurduğu bilmem kaçıncı darbesinden sonra annemin acıdan inleyen sesiyle uyanmıyordum. 
Ama onunla uyanmaya bile razıydım.
Ya da on yedi yaşında sırf harçlık çıkarabilmek için çalıştığımı öğrenen amcamın yüzüme vurduğu tokatla uyanmıyordum. O gecelerde amcam gece geç saatlerde eve gelirdi. Ve öğrendiğinde şiddetini esirgemezdi. Uyutmazdı geceleri, sabaha karşı ağlayarak uyurdum ağzımın üstündeki o kanları temizleyerek. 
Ama artık o şekilde de uyumuyordum. Gözlerim kuruydu, duvar gibi. Tavana baktığımda sadece karanlığı değil, içimdeki çoraklığı da izliyordum. 
Kendimi en çıkmazda hissettiğim anlarda hep şu soruyu sormuştum kendime; bu zamana kadar boşuna mı direndin? 
Her seferinde bu soruyu hatırlatıp duruyordum kendime ve tam da o an, düştüğüm yerden hızla doğruluyordum. Bunca zaman boşuna direnmedim ben, boşuna göğüs germedim her acıya. En kuytu karanlıklar bile beni bulduğunda elbet bir ışık olur derdim. Elbet bir çıkış yolu olur.
Diren Niran, elbet bu da geçer. Elbet bu da biter ve yeniden gün doğar. Güçlü kal. 
Çünkü hayat bana bundan
📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play