Lorin’in Anlatımıyla
At arabası durdu. Şoför başını bile çevirmeden, “İn,” dedi.
Elimdeki eski bohçayı sımsıkı kavrayıp konağa baktım. Büyük, soğuk bir taş yığınıydı. Yüzü soğuktu…
Evim değildi ama artık burada yaşayacaktım.
Merdivenleri önden çıkan şoför kapıyı çalınca açıldı. İçeriden bir kadın çıktı.
Uzun boyluydu, yüzü sertti.
Önce yüzüme, sonra üstüme başıma baktı. Tiksinmiş gibi kaşlarını çattı.
“Bunu mu yollamışlar?”
Yanındaki genç hizmetçi de beni inceleyip halime güldü.
“Şuna bak! Dilenci gibi.”
Üstüm başım eski, ellerim soğuktan çatlamış, yara içindeydi. Ben de biliyordum. Ama yapacak bir şey yoktu.
Kahya kadın elini uzattı.
“Bohçayı at. Buraya çöp getiremezsin.”
Korkup daha sıkı sarıldım. İçinde anamdan kalma yazma, babamın mendili bir de küçükken komşumuzun kızının yenisini alınca bana verdiği bebeğim vardı.
Geçmişimden sadece bunlar kalmıştı.
“Ne olur atmayın, başka bir şeyim yok.”
İtiraz etmeme öfkelenip bohçamı zorla çekti. Tuttum ama gücüm yetmedi. Elim boş kaldı.
Kadın bohçamı yanında durak kıza verip etrafa baktı, sonra içeri doğru seslendi.
“Hülya!”
Genç bir kız çıktı. Üzerinde hizmetçi elbisesi vardı. Yüzü diğerleri gibi sert değildi.
“Bunu al götür, odana yerleştir. Yıkanıp paklansın, temiz elbiselerden ver. Pislik
içinde gezdiğini hanım görmesin.”
“Bunu al götür, odana yerleştir. Yıkanıp paklansın, temiz elbiselerden ver. Pislik
içinde gezindiğini hanım görmesin.”
Hülya kolumdan çekip “Gel,” dedi.
İçeri girdim. Her şey bana yabancıydı.
Hülya yürüdü, ben de peşinden gittim.
Arada dönüp bana baktı. “Ağlama,” dedi.
Ağladığımın farkında bile değildim. “Ben de buraya ilk geldiğimde ağladım. Ama
alışıyorsun.”
Hiçbir şey söylemedim. Alışmak istemiyordum, ben evimi istiyordum ama gidecek evim yoktu.
Babam ölünce üvey annem beni kendi çocuklarının yanına sığdıramayıp buraya satmıştı.
Hülya yürürken konuşmaya devam etti. “Kahyaya ters gidersen fena bağırır ama söylediğini yaparsan sana dokunmaz.”
Her kelimesi ile daha çok korkuyordum.
Bir kapıyı açtı. Küçük, dar bir oda gözüktü. İçinde iki yatak, köşede bir sandalye.
“Burası bizim odamız.”
Benim odam değil. Bu dünyada yersiz yurtsuz biriydim ben.
Hülya odadaki dolaptan bir takım kıyafet çıkarıp yanıma geldi.
“Üstünü değiştir. Sonra mutfağa
gideriz.”
Odadan çıktığında elime tutuşturduğu tertemiz kıyafetlere baktım.
Tıpkı bu ev ve herşey gibi kıyafetler de sanki bana düşmandı.
Daha giyinmem bitmeden Hülya odaya daldı.
“Elini çabuk tut, hanım seni görecek.”
Yakamın düğmelerini alel acele ilikleyip peşine takıldım.
Hanımın karşısına çıkmaya da korkuyordum ama ne dedilerse yapmaya mecburdum.
Büyük bir kapının önünde durduk. Hülya kapıyı tıklayıp içeri girdi.
Geniş