Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Medreseli
Genel

Medreseli

7Beğeni
57Okunma
3 Bölüm
2,032Kelime
10 dkSüre
19.08.2025Tarih
Kitabımız 1 Rebiülevvel 1447/24 Ağustos 2025'te resmen başlayacaktır. Herkese sevgiler

Hakim son sözleri dinlemek için bana döndü ve söz hakkı verdi, ayağa kalktım. "Hakim bey ben Türkiye'nin cumhurbaşkanı olduğumdan beri tek yaptığım insanları refaha kavuşturmak için çabalamak oldu, bazı hamlelerim zenginleri kızdırdı bazıları da seçim özgürlüğünden hoşlanmayanları ama şu bir gerçek özgürlük seçim yapabildiğiniz yerde başlar. Allah c.c. dahi insanlara verdiği yaşamda onları ödeyecekleri bedeli de söyleyerek seçimi onlara bırakmıştır. Evet kadınlara özel üniversite yaptım çünkü herkes karma üniversitede okumak istemiyor, evet kadınlara ve erkeklere özel otobüsler, metrobüsler, metrolar yaptım çünkü karma otobüslere binmek istemeyen ama zorunlu olarak binenler var. Evet kadınlara ve erkeklere özel okullar, hastaneler ve daha fazlasını da yaptım çünkü karmadan rahatsız olanlar var. Benim yaptığım tek şey onlara seçim özgürlüğü sunmak tam da bir başkanın yapacağı gibi... Şu an dileyen kadınlara ve erkeklere özel şekilde hizmet alıyor dileyen karma hizmet alıyor. Karma bir zamanlar zorunlulukken şimdi bir seçim... Şu an bu salonda olan ve bu mahkemeyi canlı olarak izleyen herkesin vicdanına soruyorum: İnsanlara seçim hakkı vermem suç mu? Teşekkür ediyorum."

Not: Bu kitap 2030-2060 yılları arasında geçmektedir.

1.Bölüm

Herkese Selamün aleyküm dostlar kitabımla karşınızdayım. İnşallah beğenirsiniz.
Başlayalım 
Abdurrahman

Hükümdarlık yıllarının neredeyse tamamını seferlerde geçiren, bin bir çilenin kendisine hiçbir zaman bezginlik ve yorgunluk vermediği Yavuz Sultan Selim’in son anlarını, nedîmi Hasan Can şöyle anlatır:
“Yavuz’un sırtında şîrpençe adı verilen bir çıban çıkmıştı. Çıban kısa sürede büyüdü, bir delik hâline geldi. Öyle ki yaranın içinden Yavuz’un ciğerini görüyorduk. Acziyeti bir türlü kabullenemiyor, cengâver askerlerine hâlâ tâlimatlar veriyordu. Yanına yaklaştım. Bana kendi hâlini kastederek:
–Hasan Can, bu ne hâldir?’ dedi.
Ben de, artık fânî yolculuğun sonuna, bâkî hayâtın başına ulaşmış olduğunu sezdiğim için hüzünle:
–Pâdişâhım, artık Allah ile beraber olma zamanınız geldi.’ dedim. Koca Sultan, yüzüme hayretle döndü:
–Hasan, Hasan! Sen beni bu âna kadar kiminle beraber zannederdin?! Cenâb-ı Hakk’a teveccühümde bir kusur mu müşâhede eyledin? dedi…
Artık bambaşka âlemlere dalmış olan Sultan, bana son olarak Sûre-i Yâsîn’i okumamı emretti. Selâm âyetine geldiğim zaman da rûhunu Rabbine teslîm etti.”

Bu kıssayı neden mi anlatıyorum? Çünkü karşımdaki dev çınar da artık vadesini doldurmuştu. Ve ben, o an, Hasan Can’ın yerindeydim. Bu sefer Yasin Suresi’ni okuyan kişi bendim. Cumhurbaşkanımız da zayıf ama kararlı bir sesle tekrar ediyordu ardımdan.
Üç kez Yasin Suresi’ni okudum. Son kez kelime-i şehadet getirdi ve gözleri ağır ağır kapandı. Sol yanında oturan Fatih Kahraman’ın gözleri dolmuş, yüzünde mahzun bir kabulleniş belirivermişti. Bense suskundum; çünkü bu an, konuşulacak değil, taşınacak bir yük gibiydi. Elli yıl bu millete hizmet etmişti; otuz yılı iktidarda, geri kalanı meydanlarda ve zihinlerde geçmişti. Şimdi de bu dünyadaki ömrünü tamamlayıp, ebedî yurda göçmüştü.
“Allah taksiratını affetsin…” dedi Fatih Kahraman, gözlüğünü çıkarıp burnunun ucunu sıvazlayarak.
Ben derin bir nefes aldım. Kur’an-ı Kerîm’i usulca kapattım. Öptüm. Ranza başındaki yüksek rafa yerleştirirken sadece tek kelime söyledim: “Âmin.”

Şimdi geriye iki şey kalmıştı. İlki: Osman Kayaalp’i milletin dualarıyla son yolculuğuna uğurlamak. İkincisi: Onun vefatıyla açılan boşluğu fırsat bilip ülkeyi bir kez daha karanlığa sürüklemek isteyen İslam düşmanlarına karşı yeni bir set çekmek.

---
Saatin tik takları ölenle ölünmez der gibi kulaklarımda bir seda oluşturuyordu. Hayat devam ediyordu ama herkes biliyordu: artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Fatih Bey öncelikle İletişim Başkanlığı’nı aradı. Ardından Diyanet. Sonra Genelkurmay. Sonra Meclis Başkanı…
Protokol soğuktur derler, ama o an ne konuşanlar soğuktu ne de arananlar. Herkes sustu. Kimse tek kelime bile etmedi. Çünkü içten içe biliyorduk. Osman Kayaalp’in bu dünyadan ayrılışı aslında bir devrin kapanışı ve başka bir devrimin de açılışı olacaktı. Ardında yıkılmayan ve bu yola inanan insanlar bırakmıştı, herkes biliyordu ki bu dava onunla başlamamıştı ve onun ölümüyle de bitmeyecekti.

Odanın dışına çıktım. Gecenin uykulu havası
📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play