merhaba.
evet, ben.
hiçbir zaman yazmaz sandığın ben.
adımı görünce
gözlerin tekrar okudu mu?
bana hiçbir zaman "gel" demedin.
ama "git" de demedin.
sadece orada durdun.
ben de senin duruşunu
bir davet sandım,
bekleyiş sandım,
belki de hiç olmayan bir niyeti
var zannettim.
arada kalmanın dili yok.
ama ağırlığı var.
ve sen o ağırlığı bana yükleyip
konuşmadan geçip gittin.
kapının aralık kaldığını
en iyi sen bilirsin.
çünkü hiçbir zaman çalmadın o kapıyı,
ama hiç de sırtını dönüp gitmedin.
orada, öylece kaldın.
ben de burada kaldım.
adını koymadığımız şeyin eşiğinde,
hareketsiz, sessiz, yarım.
odamda hâlâ senin bilmediğin bir sandalye var,
duvarda hiç bakmadığın bir boşluk.
aynaya her baktığımda,
kendimden çok seni arıyorum orada.
çünkü bazı yokluklar
var olandan daha gürültülü.
ve bazen,
geçmediğimiz sokakları düşünüyorum.
girmediğimiz cafeleri,
paylaşmadığımız kumsalı,
sarılmadığımız günleri.
hepsi orada duruyor,
bizi bekliyor gibi.
ama biz hiç gelmedik.
ve gelmeyeceğiz, biliyorum.
çünkü bazı hikâyeler
daha başlarken bitiyor.