Uyandın ve yıllardır uyuyormuş gibi bir ağırlık var üstünde. Güneş tenini yakarken gözlerini alıyor. Nerede olduğunu bilmiyorsun. Oraya nasıl geldiğini bilmiyorsun. Kıyafetlerin dışında hiçbir kişisel eşyanın yanında olmadığını fark ettin. Doğrulup etrafa baktığında kumsalda bir telefon kulübesi gördün. Arka planında uçsuz bucaksız masmavi bir deniz var. Anlamlandıramıyorsun çünkü hatırladığın son şey evine dönmek için yürüyor oluşun. Ceplerini yokluyorsun ve ilk defa gördüğün bir kart çıkıyor. Sana ait olmadığından eminsin. Kalkmaya çalıştığında dengeni kaybedip kumlara düşüyorsun. Dakikalar sonra ayağa kalktığında dünyada tek sen kalmışsın gibi yalnız hissediyorsun. Kuş sesleri dışında seni dünyada yalnız olmadığına inandıracak en ufak bir belirti dahi yok. Kurtulman gereken bir yerdeymişsin hissi seni sarıyor. Diğer yandan tüm yıl birikim yapıp gitmek istediğin bir tatil planının içindeymişsin gibi geliyor. Her anlamda susuyorsun.
Kulübeye yaklaşınca üstünde 33 yazdığını görüyorsun. Kulübeye
girince cebindeki kartın ankesörlü telefon için olduğunu anlıyorsun. Ahizeyi
kaldırıp, kartı takıp birini aramak istiyorsun. Kimlerin numarasını hatırlıyorsun?
Hatırladığın numaraların sahiplerinden hangisi sana yardım edebilir? Yardıma
ihtiyacın var mı? Bu tarz kartların kredili olduğunu hatırlıyorsun.
“Boş yere harcamamam gerekir. Mantıklı düşün. Her şeyi en başa al. Seni
buraya getirenler zaten bu kulübede birini aramanı istiyor. Bu kadar kolay olmamalı.
Gerçekçi olmalısın! Önce hayatta kal. Su içmelisin!”
Kartı tekrar cebine koyup yüzünü adaya dönüyorsun. “Volkanik
olmayan bir adadasın. Yükseltiler fazla değil. Kumsal beyaz, ada kireç taşından
oluşuyor. Bu kadar öten kuş varsa temiz su da vardır.”
Adayı keşfe koyuluyorsun. Kumsalı dışındaki alanları keskin kayalarla ve
resiflerle dolu. Yürürken aynı yerlerden başka insanların geçtiğini fark
ediyorsun. “O kadar da ıssız olmamalı. Belki yerlilerdir.” Bir su sesi
duydun ve takip etmeye başladın. Yaklaştıkça ses çoğaldı ve büyük bir gölet ve
onu besleyen küçük bir şelale gördün. Suyun temiz olduğunu yüzen balık sürüsü
ve sudan içen kuşlar sayesinde anladın. Yine de temkinli davranıp suyu avcuna
doldurup dilinin ucuyla tattın. “Güzel, en azından susuzluktan ölmeyeceğim.”
Bir yandan adayı keşfetmek istiyorsun ama diğer
yandan kumsaldan ve telefon kulübesinden uzaklaşmak istemiyorsun. Su dolduracak
bir pet şişen olmasını diliyorsun. Yapabileceğin en iyi şey içi oyuk bir ağaç
parçası bulmak ya da dev bir yaprağı su koyabileceğin bir forma kavuşturmak. Bu
sonraki mesele çünkü suyu buldun en azından. Kumsaldaki telefon çalmaya
başladı. Koşarak oraya doğru gidiyorsun. Geç kaldın. Kalbin deli gibi çarpıyor.
Susadın ve terledin. Bir koku var. Ayağından geliyor. Ayakkabını çıkardığında
ayağının kötü durumda olduğunu görüyorsun. Çorabını ve ayağını ve dahi kendini
yıkamalısın. “Ya gittiğinde telefon yeniden çalarsa?”
“Onların
istediği gibi değil ihtiyaçlarına göre yaşamalısın. Senin adın Aniva Blake.
Sert