"Bil ki, kanım vatana toprak olur; bil ki ruhum cennete bekçi olur. Benim canım ay yıldıza feda olur."
Giriş: Güneydoğunun Alpleri
Yaşam ve ölüm, varlık ve yokluk, bir saniye ilerisi veya gerisi. Bunlar hem hiçbir şey anlatmayan hem de birçok şey anlatan ve hayata anlam katanlardı. Biz bir saniye ilerisini tahmin edemeyen, bir saniye gerisine gidemeyen insanoğlu, neye güvenerek bu kadar rahat yaşıyorduk? Önünü göremediği bir karanlığın içerisinde, gözleri kapalı ileriye giden biri, nasıl böyle yürürdü? Ya korkusuzdu ya da kaybedecek bir şeyi yoktu. Belki de kaybedeceği her şeyi çoktan kaybetmişti. Gözlerim arabanın dışındaki, uzun siyah demir kapıya döndü. Üzerindeki, Şehit Ömer Halisdemir Dördüncü Tugay Komutanlığı Sınır Askeriyesi yazısına baktım.
Boğazıma düşen acı sertlik tamamı ile buraya gelene kadar ki uğraşlarımın sonuç bulacak olmasından dolayıydı. Değecekti biliyordum. Küçük bir kız yaşıyordu içimde. Uzun, kahverenginin en koyu olan saçlarını tararken, hayallerini kurmasına yardım eden o adamın yanında, komutan olarak duracağı o günün hayalini kuran. Şimdi tam da hayalini kurduğu kapının önündeydi. Hayallerini gerçekleştirmeme ise çok az bir süre kalmıştı. Direksiyonu tutan parmaklarım ritmik bir şekilde direksiyona dokunuyorken, avuç içlerimde oluşan ter direksiyona sürtüyordu.
Bu sırada nöbet kulübesinde nöbet tutan asker, temkinli bir şekilde arabaya yaklaşmıştı. "Birine mi bakmıştınız? Görüş saati daha başlamadı. "Gözlerim tabeladan ayrılıp, konuşan askere döndü. "Görüşüme gelecek biri yok." Asker kartımı uzattım. "Albay Ender Kurtuluşun bilgisi var." isim dudaklarımdan döküldüğünde, geride tatlı bir tebessümü arkasında bıraktı. Doğuşum ve batışım olan isim, bu ismi dudaklarımdan çıkarmak için çok uzun süre araştırmış ve çabalamıştım. Ve işte şimdi olmak istediğim yerdeydim. Kartımı geri uzattı. "Kusura bakmayın komutanım. Buyurun lütfen, park alanı sağ tarafta." önemli olmadığını söyledikten sonra içeriye girmeden hemen önce, Albay'ın odasına kadar bana eşlik etmesi için birini yollamasını istedim. O bu emrimi gerçekleştirmek üzere yanımdan ayrılırken, kapıdan içeriye girip söylediği gibi sağa dönerek, diğer park edilmiş araçların yanına sürdüğümde, ilk boş gördüğüm yere arabayı park ettim.
Eşyalarımı toparladıktan kısa bir zaman sonra arabadan indim. Sakin olmalıydım. Bu sırada az önce nöbette duran asker, arabanın yanına gelmişti. Önden ilerlemeye başladığımda, hızlı adımlarla yanımda yürümeye başladı. Birkaç kat ve koridor sonrasında, Albay Ender Kurtuluş yazan isimliğin olduğu odanın kapısının önünde durduk. "Komutanım, Albaya haber vereyim." Rapor verircesine konuştuğunda kafa salladım. Küt bir şekilde kafa selamı verip, odanın kapısını çaldığında, kısa sürede aldığı yüksek sesli yanıtla birlikte içeriye girdi. Birkaç dakika sonra odadan çıktığında, "Komutanım, Albay