🪞🌷🪞
Saçlarımı örerken annemin sesi kulaklarımda yankılanıyordu...
“Her düğüm, bir sırdır çözmesini bilenlere.”
O zamanlar bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Şimdi ise her gece rüyalarımı esir alan bir bilmecenin tam ortasındayım.
🪞🌷🪞
Yazarın Anlatımı
Defne, kendini kasabanın gölgelerine teslim etmiş, sokak lambalarının titrek ışıkları altında yürüyordu. Sessizliğin içinde yankılanan ayak sesleri ona takip edildiğini hissettiriyordu. Ama arkasını dönmeden yoluna devam etti.
Metro durağına vardığında, kalabalık arasında beliren yaşlı bir kadın ona doğru yaklaştı. Gözleri derin, yüzü kırışıklıklarla doluydu ama bakışı net ve kararlıydı. Defne’nin saçındaki örgüyü işaret etti ve fısıldadı: “O düğümü çözme. Her şey daha kötü olur.”
Kadın hızla kaybolmuştu. Daha ne olduğunu tam anlamadan cebinde birşey olduğunu farketti. Elini korkarak sağ cebine attı. Elindeki keseye bir süre baktı. Acaba neden o kadın karşısına çıkmıştı. Neden ona bunları söyledi ve bu kese neden cebindeydi. Kesenin iplerini hafifçe çözdü. İçinde, gümüş bir tel ve eski harflerle yazılmış bir not vardı: “Geçmişin kilidi, ipliklerin arasında gizlidir.” Acaba bu notda nedemek istenmişti. Saçlarımdaki düğümler herşeyi kötü yapacak kadar önemlimiydi. Sanki bu yaşlı kadın onu bir gizeme sürüklemişti. Aklında sorularla kendini bir boşlukta hissetti. Trenin ışıklarıyla aniden irkildi. Eve gidip üstünü değişti ve aynanın karşısında örgülerine birsüre baktı. Annem benden ne gizlemişti...
Aniden kapı çalındı. Kapıda bir zarf bırakılmıştı. Korkarak zarfı açtı. İçinde, kan lekeleriyle kirlenmiş bir tutam saç küçük bir anahtar vardı. Defne, örgüsünün içine saklanan sırrın çok daha büyük olduğunu o an anladı.
İşte o an, her şey değişti. Örgüm artık sadece saçımda değil, hayatımın her köşesinde düğümlenmişti. Ve ben… bu düğümü çözmek zorundaydım.
O gece elimdeki zarfı defalarca açıp kapattım. Kan lekeleri saçların arasında kurumuş bir tarih gibi duruyordu. Anahtar ise küçük ve soğuktu; parmaklarımın arasında gizemli bir ağırlık vardı. Evde daha fazla duramadım. Kendimi dışarı attım.
Kasabanın sokaklarında yürürken, gözlerim her köşede geçmişin yansımalarını arıyordu. Anlatılan kayboluş hikâyeleri, unutulmuş isimler… Hepsi örgüme bir düğüm daha ekliyordu.
Ertesi gün, kasabanın yaşlılarından biri olan Meryem Teyze ile karşılaştım. Gözleri yaşlı, sesi titrek ama kelimeleri ağır ağır dökülüyordu:
“Sen annenin kızısın, değil mi? O örgüyü taşıyan…”
Bir anda kalbim sıkıştı.Yıllardır