3 kez üniversite sınavında başarısız olan Alaz babası tarafından cezalandırılır. 3 ay boyunca hiç bilmediyi bir yere gönderilir. Sonradan bu yerin şehrin kenarında eski bir barınak olduğunu , kendinin de oraya gönüllü adıyla gittiğini öğrenir. Bu da yetmezmiş gibi 3 yıllık sevgilisi onu cahil adlandırır ve ondan ayrılır. Alaz hiç tanımadığı yerde qarip olaylarla karşılaşsır, gizemli semboller bulur. Burada stajerlik yapan Larayla Alaz arasında aşk başlar ve ikisi birlikte buradaki gizemi çözmeye çalışır.
Beklenmedik Karar
Gözlerimi açtığımda bir an nerede olduğumu anlayamadım. Tavanın boş beyazlığı gözlerime vuruyor, zihnim sisli bir uykudan çıkmaya direniyordu. Sonra hatırladım… yine salonda, kanepede sızmışım. Gece telefondan dizi izliyordum, kulaklıklarım kulağımda uyuyakalmışım. Sabah ağrısıyla uyandım, kulaklarım zonkluyordu. Yerimden doğrulurken bir yandan da o saçma kulaklıkları çıkarıp kenara fırlattım.
Üzerimdeki koyu yeşil tişört terden yapış yapış olmuştu. Dün sabahtan beri bozuk olan klima hâlâ çalışmıyordu ve ev sıcaktan kavruluyordu. İçimden lanet ederek telefonuma uzandım ama ekran karanlıktı. Tabii ki şarj bitmiş. Bu aralar her şey üst üste geliyor sanki.
Salondaki saate göz attım: sabahın altısıydı.Ama hava öğle ağır ve boğucuydu ki, sanki güneş çoktan tepedeymiş, öğle sıcağı bastırmış gibiydi. Sessizce kalkıp merdivenlere yöneldim. Babama yakalanmamak için neredeyse nefes bile almadım. Merdivenleri dikkatlice çıktım, odamın kapısını kapattığımda içimde tuhaf bir rahatlama oldu. Babamı görmeden odaya varmak, bu sabah için küçük bir zaferdi.
Duş aldım. Su bile sıcaktı ama en azından arındırıcı bir tarafı vardı. Üzerime beyaz bir tişört, siyah deri bir şort geçirdim. Aynaya bile bakmadım. Zaten yüzümde ne gördüğüm umurumda değildi. Odanın içine döndüm ve kendimi yatağın kenarına bıraktım.
Bugün ne kadar kaçarsam kaçayım, o konuşmadan kurtulamayacağımı biliyordum. Üçüncü kez üniversite sınavında başarısız olmuştum. Bu sefer, babamın bana gerçekten büyük bir ceza vereceğini hissediyordum. Sanki bir şey kopacakmış gibi... İnce bir ip, gergin ve sabırsız. Her an patlayabilir.
Ve ben, ne kadar sessiz kalırsam kalayım... o anın gelmesini engelleyemem.
Gözümü tam kapatmıştım ki kapı hafifçe tıklatıldı. Annemin sesi, uykunun içinde bir tül gibi dolandı odama.
“Alaz, kahvaltıya gel oğlum.”
Bir gözüm kapalı halde başımı kaldırdım. “Babam… sinirli mi?”
Sesindeki sakinliği duyunca daha çok şaşırdım. “Hayır. Aksine çok sessiz.”
Sessizlik, babam için kötü işaretti. Sinirlendi mi bağırır ,çağırır, ortalığı velveleye verirdi; en azından ne düşündüğünü bilirdik. Ama susarsa da işte o zaman yandık .Sessizliği , kafasının içinde çevirdiği hesapların habercisiydi. Ne çıkacağı da hiç bir zaman belli olmazdı. Ama yine de annemin sözlerine tutundum ve üstümü düzelterek aşağı indim.
Masada herkes yerini almıştı. Babam gazetesini okuyor gibi yapıyordu, ama aklının çok başka yerlerde dolaştığı belliydi. Yılların ağırlığı yüzüne ince çizgiler bırakmıştı, artık ellili yaşlarını sürüyordu; yine de gençleri kıskandıracak kadar yakışıklıydı. Annemle bana inat, saçları hâlâ siyahın koyu tonunu taşıyordu, yalnızca diplerinden usulca beyaza çalan teller çıkmaya başlamıştı. Dışarıdan bize bakan biri, sıradan bir sabah kahvaltısında, sakin ve mutlu bir aile görürdü. Oysa ben, masanın karşısında oturan adamın içinde fırtınalar estiğini hissediyordum.. Annem, her zamanki gibi önüne çayını koymuştu. Masada çıt çıkmıyordu, sadece çatal-kaşık sesleri.
Ben çatalla zeytini dürterken,