Hayatın kendisinde bıraktığı tahribatın farkında bile değildi. Çünkü aynı dairenin etrafında koşmayı yeni bırakmıştı. Ve yeni yaşamı da pek matah sayılmazdı. Kendisine zar zor bir düzen kurmuştu. Ama bazı konularda işler hâlâ iyi gitmiyordu. Hayatı boyunca kendini ne bu dünyaya ne de ailesine ait hissedebilmişti. Bir eksiklik, bir terslik vardı. İçinde garip bir boşluk hissiyle mücadele ediyordu. Kimseyle derin bir bağ kuramaması belki de bu boşluğun en büyük sebebiydi. Ve içindeki bu boşluğu şiddetle hissettiği bir gün, hayatının aşkını buldu. Görür görmez onun da bu dünyaya ait olmadığını hissetti. Fakat duyguları cam duvarlara çarpıp geri döndü. Ve onunla mutlu olacağını düşünürken mutsuzluğun en dibine daldı. Yaralı olan ruhu daha da yara aldı. Onu gören, umut veren, onu gözetleyen hatta onun ilgilendiklerine ilgi duyan biri vardı ama asla adım atmadı. Böylece sevilmediğini, sadece sevgisinin istendiğini anladı. Vazgeçti. Aşkın büyüklüğü ve saflığı herkes için aynı öneme sahip değildi. Ve aşık olunan kişi doğru kişi olmadığında tüm duygular heba olmaya mahkumdu.
İnsan bazı şeyleri seçemezdi. O da ilk görüşte kime aşık olacağını seçememişti. Karanlığına bir ışık süzüldü. Derin bir nefes yükseldi ciğerlerinden. Bir rahatlama, bir dinginlik çöktü. Sonra kulaklarını sağır eden bir ses kapladı her yeri. Her şey, herkes sustu. Sanki zaman, siyah beyaz sessiz bir film karesinde sıkışıp kaldı. Ama rengarenk biri vardı. Yeryüzünde sadece o varmışçasına ona bakmaktan kendini alamıyordu. “Senin burada ne işin var?” demek istiyordu. “Sen buraya ait değilsin.” diye haykırmak istiyordu. Sanki o an, bedeninde bir başka Hilal daha varmış gibiydi. Sanki bu adamı tanıyan biri tarafından ele geçirilmiş gibi ilginç sorular dönüyordu beyninde. Ve kendine gelip bakışlarını kaçırdığında kafasından geçen her şey onu korkuttu. Ama sonuç olarak bu kadar ihtişamla başlayan aşk, sevdiği kişi tarafından paramparça edildi.
Bir insan arka arkaya defalarca aşık olduğunu söyleyip yeni bir ilişkiye başlayabiliyordu. Hatta bazen aynı anda iki kişiyi sevip aralarında bir karar veremediğini söyleyen garip insanlar olabiliyordu. Ve bunları normal karşılıyorlardı. Fakat konu ilk görüşte aşk olunca herkes burun kıvırıyor, nedense ilk görüşte aşk çoğu kişiye saçma geliyordu. Çünkü herkes geçmiş yaşamındaki eşini tanıyıp ona tekrar aşık olacak kadar şanslı ya da şansız olamıyordu. Bu nedenle herkesin anlayabileceği bir şey değildi. Hilal de çok eskiden sevdiği adamı tekrar gördüğünde bu nedenle aşık olmuştu. Ama aşkın yurdu beden değil, ruhtu. Ve günü geldiğinde bunu o da anlayacaktı.
Kötü geçen yıllar sonunda bir arkadaşının daveti üzerine, onun açmış olduğu resim kursunda vakit geçirmeye başlayacaktı. Hem kendini geliştirecek