Bazen bir bakış, geçmişi geri getirir.
Ama ya o geçmiş sana ait değilse?
Defne, yıllar sonra karşısında onu sandığı adamı bulduğunda içindeki fırtına dinmedi.
O gözler, o duruş her şey tanıdıktı.
Ama aynı zamanda bir o kadar yabancı.
Sevdiğini sandığın birinin, aslında başkası olabileceği fikrine hazır mısın?
Ya da daha doğrusu sen sandığın kişinin, seni hiç tanımamış olması ihtimaline?
“Sen de kimsin?”
Bir kadının, bir adamın gözlerine bakıp sorduğu o tek cümle,aslında kalbine yönelttiği bir çığlığa dönüşüyor.
🎭 Gerçekler mi daha acı, yoksa yalanlar mı daha güvenli?
🕯️ Bir sır, kaç hayatı değiştirebilir?
💔 Bir kalp, aynı bedende iki yüzü taşıyabilir mi?
Tanıdık Bir Yabancı 🦹♂️
Defne Ateş Yirmi altı yaşımda olmama rağmen, hâlâ annemle babamla yaşıyordum. Kardeşim Yunus, benden küçük olmasına rağmen çoktan kendi evine taşınmıştı. Oysa ben hâlâ aile evindeydim; dört duvar arasında, tanıdık kokularla, yıllardır süregelen alışkanlıkların içinde. Bazen çevremdekilerin küçümseyen bakışlarına maruz kalıyor, bazen de kendimi yetersiz hissediyordum. Ama ne yapabilirdim ki? Ailemin yanında olmak bana güven veriyordu. Dışarıdaki karmaşadan, belirsizliklerden uzakta, sığınılabilecek bir liman gibiydi bu ev. İşim iyiydi. Şehrin saygın mimarlık firmalarından birinde çalışıyor, hayallerimin peşinden gidiyordum. Maaşım da fena değildi, emeklerimin karşılığını alıyordum. İşimi severek yapıyordum ama içimde bir eksiklik vardı; yalnızlık. Uzun zamandır hayatımda kimse yoktu. Yalnızlık, en kalabalık yerlerde bile kendini hissettiren bir sızıydı. Hayatıma birini sokmak istiyordum ama kimseyi kalbim istemiyordu sanki. O heyecanı tekrar hissedemiyordum. Üniversite yıllarımda hayatımda birisi vardı; Aras. dört yıl boyunca yanımda olan, birlikte güldüğümüz, ağladığımız, hayaller kurduğumuz... Sonra o kaza oldu. Her şeyi değiştiren, sessizce aramızdaki bağı koparan o ani an. Ne nedenini öğrenebildim ne de vedalaşma şansı buldum. Aras’ın gidişi, kalbimde derin bir yara açtı; tarif edilemez bir boşluk bıraktı. Ondan sonra hayatıma birkaç kişi girdi, ama hiçbiri onun yerini dolduramadı. Aras hep orada duruyordu; içimde bir ukte, bir bekleyiş... Belki de en zor olanı, onun geride bıraktığı sessizlikti. Kimse Aras gibi olamazdı. Olmazdı zaten. Ama pes etmek de istemedim. Hayat, bir nehir gibiydi; bazen durgun, bazen deli dolu. Ben de o nehirde yüzmeye devam ettim. Sevgiye, güvene, anlamlı bağlara hasret kalsam da vazgeçmedim. İşime dört elle sarıldım. Mimar olmuştum ve hayallerimin peşinden koşuyordum. Şehirde, kendi küçük dünyamı kurmuştum.Kahkahalar attığım arkadaşlarım vardı. Yalnız değildim aslında ama bazen, derinlerde bir şeyler eksikti. Belki de bir gün, o boşluk dolardı; kim bilir? Her zamanki gibi, işe gitmeden önce kahve almak için favori kafeme uğradım. Sabahın erken saatleriydi, dışarısı henüz uyanmamıştı ama kafenin içi sıcaktı ve canlıydı. Sıra beklerken, tanıdık bir ses kulaklarıma çalındı: “Her zamanki gibi mi olsun, kahveniz Defne Hanım? ” dedi Sertaç , her zaman olduğu gibi güler yüzüyle. Gülümsedim, başımı hafifçe sallayarak onayladım. Sertaç kahvemi hazırlayıp elime tutuştururken, içimde anlam veremediğim küçük bir huzur ve heyecan vardı.