1.BÖLÜM
Haziranın ilk haftaları… Kuşların cıvıltısı, yaprakların hışırtısı ve olmazsa olmaz horozların sesiyle tüm huzurum ve uykum kaçmıştı.
Huysuz mırıltılar çıkararak gözlerimi açtım. Mutfaktan gelen sesler ve yemek kokusu beni mest etti, uykumu unutturup ayağa kaldırdı. Yine aynı köy sabahıydı. Tek fark, bugün abimin de evde olmasıydı.
Abim Cankat asker olduğu için eve pek sık gelemezdi.
Yataktan kalktım, uykulu uykulu önce lavaboya gittim. Çıkınca mutfağa yöneldim ve kapının eşiğinde durdum. İlk olarak babamı masada gazete okurken gördüm. Ardından abimi gördüm. Onu çok özlemiştim… İç geçirirken annemin sesi geldi:
“Caneda, orada dikileceğine gelsene buraya, bana yardım et!”
“Günaydın anneciğim…” dedim.
Annem ters ters bakınca “Tamam, kızma geldim.” diyerek yanına gittim.
Elime salatalıkları verdi, ben de onları soyup küp küp doğradım.
Babam gazeteden başını kaldırıp “Günaydın kızım.” dedi.
“Günaydın baba.” dedim.
Sonra abime dönüp “Abi hoş geldin.” diyerek sarıldım.
“Hoş buldum, canım kardeşim.” dedi.
Annemle mutfakta çalışmaya devam ederken “Bu kardeşlerin nerede?” diye sordu.
“Uyuyorlardır.” dedim.
“Bırak elindekileri, çağır gelsinler.” dedi.
Salatalıkları bırakıp kardeşlerimin odalarına gittim. Önce Gülse’yi uyandırmaya karar verdim. Kardeşimin odasının kapısını hızlıca açtım. Ablalık görevimi yerine getirircesine önce üstünü açtım. Anlamsız mırıltılar çıkarsa da uyanmadı.
“Gülse kalk artık, yemek hazır!” diye bağırdım.
“Ben uyuyorum…” diye mırıldandı.
“Kalkmazsan buz gibi su dökerim üstüne. Bir de abim geldi!” deyince, gözleri ışık görmüş tavşan gibi açıldı. Hemen fırlayıp odadan çıkacakken,
“Dur ablacım, önce elini yüzünü yıka, öyle gel.” dedim ve çıktım.
Şimdi sırada Yiğit vardı. Kapısını açıp “Hadi ablacım kalk, yemek hazır!” diye bağırdım.
Hiç tepki vermeyince, komodinin üstündeki su bardağını alıp kafasına döktüm. Yerinden fırlayınca gülmemek için kendimi zor tuttum.
“Abla, napıyon yaa!”
“Hadi kalk, benimle didişeceğine. Bu arada abim geldi.”
“Abim mi?” dedi.
“Evet, abim geldi.” deyince hemen yataktan kalktı, ben demeden lavaboya gitti. Ben de aşağı indim.
Kardeşlerim gelince hep birlikte kahvaltıya başladık.
“Yiğit, abim seni çok özlemişim.” dedi.
Abim gülerek baktı, “Ben de hepinizi özledim.” dedi.
Annem araya girdi:
“Oğlum, askeriyede işler yolunda mı?”
“Evet anne, yolunda. Merak etme.”
“Oğlum, nasıl merak etmeyeyim seni ben?”
Babam, “Tamam hanım, bırak da çocuk bir yemeğini yesin.” deyince annem sustu. Herkes yemeğine odaklandı. Havada kaşık, bıçak sesleri vardı.
Yemeği bitirince babama baktım:
“Baba, iyi misin?” diye sordum.
Babam bir şey söyleyecekti ki annem araya girdi:
“Yalan söyleme Alparslan, hiç iyi değilsin. Bacağın hâlâ ağrıyor. Sağlığın daha önemli, bugün dinlen.”
Babam, “Tamam Tuğba Hanım.” dedi. Sonra bana bakıp,
“Kızım, dikkatli ol tamam mı?” dedi.
Başımı sallayıp onayladım:
“Evet baba, sen dinlen. Ben giderim incir tarlasına. Zaten dışarı çıkacaktım.”
Masadan kalkıp odama geçtim. Üzerime sarı renkli, ince uzun bir elbise giydim. Kızıl uzun saçlarımı taradım, açık bırakmak istedim ama hava sıcaktı. Önüme gelmesin diye gelişi güzel ördüm. Hasır şapkamı da aldım. Odamın kapısını