"Komiserim, şüpheliyi getirdik."
Dosyalara gömülmüşken başımı kaldırdım.
"Hangi şüpheli?"
"Hesabından yasa dışı örgütlere para aktarılan kadın..."
Bir an duraksadım.
"Kadın mı?" dedim, kaşlarım çatıldı.
Çünkü o dosyada bir kadın adı geçmiyordu. Hele ki gözaltı talimatı verdiğim biri hiç yoktu.
"Evet... Temur Başkomiser’in emriyle sabah operasyon düzenledik."
İçimde sinir yavaş yavaş kabarıyordu.
"Of Temur, of..." dedim dişlerimi sıkarak.
"Nerede şimdi?"
"Sorgusu alınıyor."
"Kim bu kadın, dosyası niye bende yok?"
"Beliz Türkmen, komiserim. Dosyası Temur Başkomiser'imde..."
Zaman bir an durdu. Kalbim boğazıma tırmandı.
"Ne dedin sen?"
"Be...Beliz Türkmen."
Masamdan aniden kalktım, sandalye arkama savruldu.
"Nerede Beliz?!"
"İkinci sorgu odasında."
Ayağa kalkarken gözlerim Vedat’a dikildi.
"Sana ne dedim Vedat? Benden habersiz o dosyaya kimse dokunamaz demedim mi?!"
"Ama Temur Başkomiser emir verdi komiserim, biz—"
"Yapmayacaktınız!" diye sertçe kestim sözünü.
"Beliz’in kalp rahatsızlığı var. O hesabı ben zaten biliyordum!"
Vedat’ın gözleri büyüdü.
"Tanıyor musunuz Komiserim?"
Gözümde kıvılcım gibi bir şey yandı.
"Kızın üç gün önce ifadesini ben aldım Vedat. O bir suçlu değil."
___
Hiç vakit kaybetmeden sorgu odasına yürüdüm. Ayak seslerim koridorda yankılanıyordu. İçimde hem öfke hem korku... Beliz’e bir şey olduysa, bunun bedelini herkes öderdi.
Sorgu odasına yönelirken içimdeki öfke daha çok yerini korkuya bırakmıştı.
Adımlarım hızlandı. Kapıya vardığımda bir çırpıda açtım.
Beliz masanın başında kelepçeli haldeydi. Solgun yüzüyle nefes nefese kalmıştı, göğsü düzensiz inip kalkıyordu.
Gözleri puslu, dudakları titrek.
"İlacım..." diye fısıldadı zar zor.
"Almam lazım..."
Boğazım düğümlendi, yumruklarım sıkıldı.
"Allah belanızı versin Vedat!" dedim bağırarak.
"Anahtarı getir hemen!"
Masaya eğildim, göz göze geldik.
"Beliz... Ben buradayım. Tamam mı? Aç gözlerini!"
"Bir... şey yapmadım ben... Yemin ederim..."
"Biliyorum... Biliyorum, Beliz. Sakın yorma kendini..."
"Çantamda... İlacım..."
Hemen doğruldum, kapıya koştum. Koridorda duran Seher’e seslendim:
"Seher! Beliz’in çantası nerede?!"
Seher bir an afalladı.
"Temur Başkomiser aldı komiserim… İnceleniyor."
Damarlarım şişti sanki.
"Başlarım Temur’una da, incelemesine de!"
"Çabuk bul o çantayı bana Seher!"
"Ama komiserim—"
"Hemen Seher! Hemen!"
"Baş üstüne komiserim!" diyerek hızla uzaklaştı.
Kapıyı kapatıp yeniden Beliz’in yanına döndüm. Elimi yüzüne koydum, yanakları buz gibiydi.
"Vedat, ambulans nerede kaldı?!"
"Geldim komserim!" diye nefes nefese koşarak içeri girdi.
Zincirin sesiyle birlikte bileklerindeki kelepçe nihayet çözüldü.
Hemen Beliz’in yanına diz çöktüm, ellerini tuttum. Soğuktu... Çok soğuktu.
"Güzelim, dayan... Tamam mı? Nefes almaya çalış. Lütfen Beliz..."
Göğsü hırıltıyla inip kalkıyordu. Dudakları morarmıştı.
"İ... ilac..."
"Getiriyorlar! Geliyor güzelim, geliyor. Sakın gözlerini kapama!"
Bir yandan alnındaki teri silerken diğer yandan sesi titreyen kalbimle fısıldadım:
"Bana böyle bakma Beliz... Lütfen... Dayan... Birlikte aşacağız biz bunu."
Tam o sırada kapı hızla açıldı. Seher elinde çantayla içeri girdi.
"Komserim! Bulduk!"
"Ver!" diye elinden kaptım, çılgınca fermuarı açtım.
İlacını bulmam birkaç saniyemi aldı ama geçen her saniye bana saat gibiydi.
Tableti kırıp ağzına koydum, başını nazikçe kaldırarak yutmasına yardım ettim.
"Yavaş... Yavaş aşkım, tamam... Ben buradayım."
Gözleri suluydu ama hâlâ açıktı.
"Komserim... ambulans çağırayım mı?" dedi Seher, sesi kısık.
Başımı Beliz’in alnına yasladım nefes alması ile derin bir nefes alıp alnını öperek geri çekilip Seher’e seslendim.
"Çağır