Selin o sabah kahvesini bilgisayarın üzerine döktü. Normalde sinirlenirdi ama artık evrenin onunla küçük oyunlar oynamasına alışmıştı. Bir nefes aldı, “Tamam Selin, bugün de saçma olacak.” dedi ve kahvesiz bir kahvaltıya razı geldi. Tabii ki bilgisayar bozuldu ve projesinin son teslim günüydü. Mecburen evin yakınındaki internet kafeye gitti, orada bir bilgisayar kullanacaktı.
Kafeye girer girmez elindeki çantayı savurdu, şlap! Birinin kahvesi uçtu.
Adam kahvesine değil, ona bakıyordu. “Unutulmaz bir giriş yapmayı planlıyordun sanırım, bence bu oldukça başarılıydı” dedi.
Selin utançla: “Üzgünüm, ben... yani ben biraz... felaketim.”
Adam güldü: “Memnun oldum, ben de Can. Ama istersen yeni kurban diyebilirsin.”
Selin şaşkın bir kahkaha attı. “Ben demek istemezdim ama bugün kollarım kahvelere düşman.” dedi. Gülüştüler ve herkes kendi işine döndü.
____
Selin market alışverişini haftasonu yapardı. Perşembe günüydü ve çoğu şey bittiği için uygulamadan yemek söylemeye çalışıyordu fakat sürekli hata alıyordu. Sonunda pes etti ve aşağıdaki marketin yolunu tuttu.
Klişe bir film yazılıyor gibiydi çünkü kafedeki o sakarlıktan bir hafta sonra markette yeniden karşılaşmışlardı.
Aynı rafta, aynı son paket makarnaya hamle ettiler.
Can gülümsedi: “Yine mi sen?”
Selin: “Yine ben. Ve inan insanlara musallat olmayan bir ruha sahibim”
“Pekala emin olamadım. En iyisi makarnayı sen al,” biraz bekledi gülmeden konuşmaya devam etmek için çabalıyor gibiydi ve “ben kötü ruhları kovmak için tuz alacağım.” dedi Can.
Selin ciddi kalamadı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Can da onunla birlikte güldü. Sonra ikisi de alışverişlerine ayrı ayrı devam etti.
____
Bir ay sonra yağmurlu bir akşam, Selin yol boyunca taksileri durdurmaya çalıştı fakat tabii ki durmadılar. Bu şehirde taksiler genelde durmazdı, ama durdurmaya çalışan Selin ise kesinlikle durmazdı.
Bir taksi durağı buldu ve bekleyen tek taksiye yöneldi. Kapıyı açarken diğer taraftan bir başkasının da kapıya hamle ettiğini gördü hızlandı, taksiye atladı. İkisi de içerideydi ve başlarını kaldırdılar, göz göze geldiler.
Her şey normalmiş gibi, Can cebinden telefonu çıkardı, “Numaranı alabilir miyim? Bir sonraki tesadüfü beraber planlayalım.” dedi hafif ciddiyetle, gözleri gülüyordu.
Selin tereddüt etti, sonra kendini tutamadı: “Planlı tesadüf mü olur?”
“Olur,” dedi Can, “Belki kader de bazen yardım bekliyordur. Herşeyi tesadüflerden bekleyemeyiz. ”
Taksi şoförü aynadan baktı, iç çekti: “İsterseniz ben ineyim, siz devam edin.” İkisi de gülmeye başladı.
Selin numarasını verdi. Can da kendi numarasını kaydetti.
Taksinin camında yağmur damlaları yollar çiziyordu; ve kararsızca iki damla birbirine doğru yöneldi.
Ertesi gün, Can’dan gelen kısa bir mesaj belirdi: “Yarın 17:00, bir kahve mümkün olursa fincanların içinde sabit kalmalarını sağlarız? ”.
Selin mesajı okurken gülümsedi. O sırada aynada yüzünü gördü; tanıdık ama uzun süredir görmediği bir yabancı gibiydi sanki. Romantik film ve kitap klişeleriyle her zaman dalga geçerdi.
Arkadaş ortamlarında, bunların hep başarısız yazarların