Beni bir kadının katili bildiler.
Konuşmadım.
Ne inkâr ettim, ne doğruladım.
O suskunluk boynuma vurulan bir ilmekti.
Kimi nefretle baktı, kimi korkuyla.
Ama en çok o…
Gözlerinde adını bilmediğim ama yüreğimin tanıdığı bir şey taşıyan o kadın.
Beni korumaya değil, unutturmaya geldi sandı.
Oysa bilmedi; bende korumak, gölge olmaktı.
Bilmedi; ben korudukça yandım.
Hale…
Kelimeleriyle her gün kalbimi paramparça eden kadın.
Bilmeden… içimi delik deşik eden bakışlarıyla, sevmeyi bilmeden en çok yakan.
Onu ilk gördüğümde içinde bir kıvılcım vardı.
Zamanla büyüdü. Yangın oldu.
Ve ben… yangınına düştüm, söylemeden.
Çünkü bazı sevdalar dilde değil, yürekte gizlenir.
Benimkisi susarak sevmekti…
Onu korudukça, kendime küsmekti.
Beni sustuklarım öldürmedi.
Ama her sustuğum kelime, beni biraz daha yalnız bıraktı.
Herkes benden kaçtı.
Ben… kendime dönmeye mecburdum.
Çünkü bazen insan, kendine en büyük cehennem olur.
Bir ismi anmadım bu hikâyede.
Ama o suskunlukta koca bir mezar saklıydı.
Herkes unuttu.
Ben… unutmadım.
Çünkü bazı ölümler, sadece mezara konmaz.
Bazıları insanın içine gömülür.
Ben Agir’im.
Adım gibi ateş… elim gibi kor.
Kimine göre bir katil,
Kendime göre bir cehennem.
Bu, bir aşk hikâyesi değil.
Bu… susanların, susturulanların, unutturulmaya çalışılanların hikâyesi.
Yasın sesi, sevdanın bedeli var bu satırlarda.
Adını anmadığım bir geçmiş,
Göz göze gelmeye cesaret edilemeyen bir gerçek
Ve hesabı kapanmamış bir ölüm var.
Bu toprakta susturulan her çığlığın hesabı var.
Ve ben…
Her hesabı tek tek soracağım.
Toprakla sustuğum günler bitti.
Şimdi her adımım bir bedel,
Her nefesim bir hesap.
Kim ne ettiyse…
Bu toprak onu unutmaz.
Ben hiç unutmam.
1.Bölüm- Yas’a dönüş
Yolun kenarında dizilmiş kuru otlar, Cemil’in sürdüğü arabanın rüzgârıyla yana yatarken, cam açıktı. İçeri dolan havada yazın başına vuran toz kokusu. Bir de bu topraklara has o yanık, küskün sessizlik. Ne bir kuş sesi, ne bir çocuk kahkahası. Sadece içi oyulmuş bir şehir gibi, sanki nefes alıyor ama yaşamıyor. Amed yine susuyordu.. Yıllar olmuştu.. Ben bu şehri ardımda bıraktığımda, içimde sadece koca bir yara vardı. Ve birazda öfke.. Artık ne ben eski Agirdim, ne de artık bu öfke yetiyordu anlatmaya içimdeki yangını. Amed, bana soğuk mezar toprağından başka hiçbir şey bırakmamıştı. Ve ben, her taşını içimden söke söke yaktığım bu şehre, şimdi söndürülmemiş bir yangını devralmaya dönüyordum. Bir mezarın başında başlamıştı her şey… ve o mezarın üstü hâlâ tam örtülmemişti. “Yaklaştık ağam” dedi Cemil, dikiz aynasından göz ucuyla bana bakarken. Başımı çevirmedim. “Yavaşla,” dedim sadece. Diyarbakır’ın sokakları değişmişti, ama üstü başı yalanla örtülmüş her cenazenin içini bilirdim ben. Bu şehir ne zaman susuyorsa, birileri ya ölmüştür, ya da ölecektir. Şehre ilk adımımı attığımda, ayaklarımın altına gömülen geçmişin tozu kalkmıştı ayağa. Her sokakta, her taşta, her gölgede bir yüz vardı bana bakan. Annemin son gördüğüm o solgun yüzü, yurda gönderildiğim gece babamın gözlerine sinen nefret, Raşit’in sırıtışı, Zara hanımın zafer gülüşü, Birde Şimâl.. Onun ismini bile almaya cesaret edemeyen diller… Hepsi ayakta, hepsi karşımda dikilmiş gibiydi. Ama ben bugün, bu topraklara bir yeminle döndüm. Ve bazen bir adamı yalnızca yemini ayakta tutar. Benimse ayakta durmam yetmiyordu artık. Yürüyecektim, Sonuna kadar. Cemil, arabayı konağın sokağına sürdü. “Bu şehrin dili yalandır, Cemil,” dedim. “Ama gözler dürüsttür. İnsanın sözüne değil, gözünün içine bak.” Camdan dışarı bakarken, kendi gözlerimle karşılaştım. Yorgundum.. Babamla Mardin’e geçecektik. Kozdağlıların sonunu yazmaya. Fırat, kardeşimi kaçırmış ! Kardeş.. Mevâ’ya yaptıklarını öğrenince. Öldürmek için. İlk kez birileri hak ettiğini yaşayacaktı belkide bu topraklarda. Ama kanımdan olandı işte Raşit.. Adı soyuma yazılmış bir kara leke.. Konağa vardığımızda, kapıda bekleyen eski bir hizmetliyle göz göze geldim. Tanımadı beni. Ya da tanıdı da, gözlerime bakmaya cesaret edemedi, bilmiyorum. Ben bir zamanlar bu konağın hayırsız evladıydım. Şimdi, geri dönen adam.. Cemil bagajı açtı, çantamı almadım. Silahım her zaman belimde, içimde biriktirdiğim kelimeler sırtımda. Yeterdi.. Avluya adım attığımda, kadınların fısıltıları çarptı kulağıma. Yüzümü saklamadım. Saklanacak bir adam olmadım hiç. Adımı zikretmelerini duymak istedim. “Agir dönmüş..” dedi içlerinden biri, sessizce. Evet, Agir döndü. Ve bu defa, birilerine bazı bedeller ödetmek için döndü. ~~~ Raşit’i almaya Mardin’e giden konvoy sabahın erken saatlerinde hazırdı. Ben Cemil’i Amed’de bıraktım. Bu yolun