Tüm hayatım boyunca, her şeyin sabit olduğunu sanırdım. Oysa değişim, sadece bir kapı aralığından sızan ince bir rüzgar değil, fırtınanın ta kendisiymiş.
O an anladım ki, hayatın tek değişmeyen kuralı, değişimden ibaret.
…
Gonca Bulut :
Yaralı bedenimin her bir hücresinden, iliklerime işleyen bir soğukluk yayılıyordu. Vücudumun üzerindeki kontrolümü kaybetmiştim; kaslarım istemsizce seğiriyor, titreme dalgaları beni bir an olsun terk etmiyordu.
Beynimin içinde patlayan şimşekler, anı berbat bir melodi gibi çalıyor, bilincimi yavaş yavaş ele geçiriyordu. Gözlerim, karşımda olan yağmurlu havaya kitlenmişti.
O an, zamanın katı bir duvara çarptığını hissettim. Direksiyonu kavrayan parmak uçlarım, hissizleşmişti.
Zihnim, bir anı silmek ister gibi, kazanın o korkunç saniyesini tekrar tekrar oynatıyordu. Karşıdan gelen ışık hüzmesi, dehşet verici bir hızla büyüyor, sonra her şey metalin bükülme sesleri, camın çatırtısı ve o sağır edici patlamayla sona eriyordu.
Beynimin içinde yankılanan uğultu, yavaş yavaş bir vızıltıya dönüştü ve bedenim, sanki bir ipe asılı kalmış gibi boşlukta süzülmeye başladı. Ellerim, bacaklarım, sanki bana ait değilmiş gibi uzaklaşıyordu.
Gözlerim kararıyor, düşüncelerim bulanıklaşıyordu. Sanki zihnimin odacıkları birer birer kapanıyordu. Bu son anım olabilir miydi? Bu karanlık, benim sonum mu olacaktı? Bilmiyordum.
...
Kuzey Oflaz :
Aralıksız koşturmaktan ter içinde kalmıştık. Her birimiz, sanki hayatımız bu maçın sonucuna bağlıymış gibi hırsla mücadele ediyorduk. O an, Emre'nin attığı topun havada süzülerek bana doğru geldiğini gördüm. Tam bir çalım atmaya hazırlanıyordum ki, top benden sekerek beyaz tişörtümün üzerine çamurlu bir iz bıraktı. Havanın soğukluğu içime işlerken kaşlarımı çattım.
Ulan zaten götümüz donuyordu!
"Lan yavaş at şu topu, şerefsiz! Mahvettin üstümü!" diye bağırışım, sahanın ortasında yankılandı. Oysa Emre'nin umurunda biledeğildi. Aksine, kahkahalara boğulmuştu.
"Ağlayacaksan git!" diye alaycı bir şekilde bağırarak topu Can'a doğru fırlattı.
"Hadi be abi, düzgün oyna şu topu!"
Can'ın sitem dolu sesi, topu kontrol altına almaya çalışırken arkamdan geldi. Topu güçlükle durdurup ona döndüğümde, kaşlarının hafifçe çatıldığını gördüm. "Bak bak, laflara bak keratanın." diyerek hafifçe ensesine vurdum.
"Büyümüş de abisine artistlik yapmaya.” Can, yüzünde muzip bir gülümsemeyle benden uzaklaştı.
O anda Emre'nin sesi duyuldu: "Maç berabere bitti!" Bu duyuruyla Can'ı kolumun altına alıp Emre'ye döndüm. "O zaman biz kaçar."
Emre yanımıza gelip omzuma vurdu. "Görüşürüz kankam." Gülümsedim ve Can'la birlikte arabanın yolunu tuttuk.
"Emre abi bıkmadan, yorulmadanher hafta sonu karşıdan buraya geliyor?" dedi Can.
Emre'nin oturduğu semtin bize olan uzaklığı göz önüne alındığında, onun bu bağlılığı ve tutkusu takdire şayandı. "O lisedeyken de aynıydı koçum," diye anlatmaya başladım.
"Onun için maç oynamak bir tutkuydu, uzak veya yakın fark etmezdi. Yeter ki top olsun, yeter ki yeşil saha olsun; seve seve gelirdi. Onun için mesafeler sadece birer sayıdan